Gebenin El Kitabı

Türk Perinatoloji Derneği tarafından hazırlanmıştır-2005 

ÖNSÖZ

Bu kitap, adından da anlaşılacağı üzere, gebelik ile ilgili her türlü bilginin kolaylıkla ve anahatları ile ulaşılabileceği bir kaynak olarak düzenlenmiştir. Gebelik izleminde değişik yaklaşımlar ve uygulamaların söz konusu olduğu ve bu konuda standart bilgi ve uygulamaları içeren bir rehber kitap hazırlanması isteği, değişik zamanlarda üyelerimiz tarafından dile getirilmiştir. Ana kaynak olarak hizmet edecek olan bu kitapçcık, Türk Perinatoloji Derneği Yönetim kurulu üyelerinin sürekli çalışması ve konu ile ilgili üyelerimizin katılımı ile gerçekleşen 2 adet çalıştay ile geniş bir görüş alışverişi sonucu, son bilimsel gelişmeler ışığında ve ülkemiz gerçeklerine uyan biçimde hazırlanmıştır.

Bu kitapçıkta size sunulan yararlı ve gerekli bilgiler dışında, sizin durumunuz ile ilgili diğer konular yer alamayabilir. Gerek bu kitapçıkta yer alan gerekse yer alamayan her konu için doktorunuz ile durumunuzu görüşmenizde her zaman yarar vardır ve gereklidir. Size sunulan bu kitap yanında derneğimizin hazırladığı GEBE İZLEM FORMU, gebeliğe ait kayıtların yer alacağı bir belge olarak hizmetinize sunulmuştur. Gebeliğin saptanmasından itibaren sizin ve bebeğinizin düzenli aralıklarla yapılacak olan sağlık kontrolleri, gebelikte karşılaşabileceğiniz sorunların erken dönemde tanınmasına, ciddi sonuçlar gelişmeden önlenmesine veya tedavi edilmesine olanak sağlayacaktır. Ülkeler arası bazı farklılıklar olmakla birlikte, gebelik takip yöntemleri standart hale gelmiştir. Ülkemizde tüm dünyada kabul gören standart tarama ve tanı yöntemleri başarı ile uygulanmaktadır. Bu kitapçık size gebeliğiniz boyunca yapılacak muayenelerin zamanlarını ve şekillerini hatırlatacaktır.

Sağlıklı günler ve nesiller dileği ile.

Prof.Dr. Cihat Şen

GEBELİK İZLEMİ İÇİN GENEL BİLGİLENDİRME

Sayın Anne ve Baba Adayı, gebelik hakkında geniş bilgilendirme yapmadan önce, sizlere gebelik izlem ve muayene dönemleri hakkında özet bilgi verildikten sonra, gebelik ile ilgili konularda biraz daha ayrıntılı bilgileri, ilk bölümden sonra bulabileceksiniz.

Gebeliğinizin tanısının koyulduğu bu günden itibaren sizin ve doğacak bebeğinizin sağlığı için belirli aralıklarla takiplere gelmeniz gerekmektedir. Bu takipler sırasında gebeliğinizin sağlıklı bir şekilde seyredip seyretmediğini öğrenmek, aynı zamanda gebelikte ortaya çıkabilecek istenmeyen bazı durumları anlayabilmek ve doğacak bebekte anne karnında ortaya çıkabilen hastalıklara tanı koyabilmek amacıyla bazı testler yapılacaktır. Bu form size bu testlerin neler olduğunu ve hangi zamanlarda yapılmaları gerektiğini açıklamak için hazırlanmıştır.

Gebelik planlayan ya da diğer bir anlatımla korunmayan her kadın için gebelikten önce günde 0.4 mg folik alması, daha önceki gebeliğinde nöral tüp defekti denilen anomalili bebek doğuran ya da risk grubunda olanlar ise günde 4 mg folik alması önerilmektedir.

1. ziyaret: Doktor tarafından görüldüğünüz ilk ziyarette tansiyon ve kilonuz ölçülerek kaydedilecektir. Bu ilk ziyarette yaptırmanız gereken testler açlık kan şekeri, kan gurubu, hepatit antijeni ve antikoru ( daha önce hepatit aşısı yaptırmadıysanız) testidir. Son bir yıl içinde rahim ağzı kanserini taramak için smear testi yaptırmadıysanız, smear testiniz de bu muayene sırasında yapılacaktır. Doktorunuz gerekli görürse, vaginal muayene esnasında sizden vaginal enfeksiyon araştırması için test isteyebilir. Sizin kan gurubunuz Rh(-), eşinizin kan gurubu Rh (+) ise kan uyuşmazlığınız var demek değildir; sadece kan uyuşmazlığına aday olduğunuzu gösterir. Kan uyuşmazlığı yerleşip yerleşmediğini belirlemek için indirekt Coombs adı verilen testi yaptırmalısınız.

2. ziyaret: 11-14. haftalar arasında bir ultrasonografi yaptıracaksınız. Bu ultrasonografide Down sendromu taraması için ense deri saydamlığı ölçümü, burun kemiği varlığına bakılacaktır. Aynı gün yine Down sendromu taraması için, kanda PAPP-A ve Free-beta HCG hormonlarına bakılacaktır. Kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

Eğer Down sendromu taraması için 11-14 haftalar arasında yapılması gerekli bu ziyareti kaçırdı iseniz, 16-20. haftalar arasında yine Down sendromu taraması için 3’lü tarama adı verilen kan testini yaptırmalısınız. Kan uyuşmazlığınız varsa indirekt Coombs testi tekrarlanacaktır. Kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

3. ziyaret: 22-24. haftalar arasındaki ziyaretinizde kan hemoglobin ve hematokrit değerlerinize bakılacaktır. Hemoglobin değeri 11 gr altında olanlara, olası ve gebeliğe özgü demir eksikliği anemisi gelişmesi riskini azaltmak için demir hapı önerilir. Bu ziyarette yapılacak bir diğer test, bebeğin tüm iç ve dış organlarının ayrıntılı olarak incelendiği, ayrıca kalbe ait dokuların tarandığı ayrıntılı ultrasonografidir. Eğer doktorunuz tarafından gerekli görülürse bu ziyarette rahim damarlarındaki kan akımını inceleyen, uterin arter Doppler muayenesi de ultrasonografi sırasında yapılacaktır. Ayrıca yine doktorunuz gerekli görürse, vaginal yoldan rahim ağzı boyu ölçülecektir. Kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

24-28. haftalar arasında 50 gr glukoz yükleme testi yapılacaktır. Bu testin amacı gebeliklerin %4’ünde ortaya çıkan gebeliğe bağlı şeker hastalığını taramaktır. İlk muayenede kan şekeri normal olsa bile gebeliğe bağlı şeker hastalığı ortaya çıkabilir. Bu kişiler tanınıp, uygun şekilde tedavi edilmezse bebeğin çok iri olması, gebelik sonrası kalıcı şeker hastalığı gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

4. ziyaret: 32. haftada bebeğin gelişmesini değerlendirmek amaçlı bir ultrasonografi yapılacaktır. Kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

5. ziyaret : 38-39. gebelik haftasında bebeğin tahmini doğum ağırlığı, kemik çatının uygunluğu ve doğum şeklinin konuşulması, doğumun planlanması için yapılacak son ziyaret olup, ultrasonografi ve vaginal muayene yapılacaktır. Doktorunuz gerekli görürse ağrısız doğum için anestezi uzmanıyla görüşeceksiniz. Yine kan basıncı ve kilonuz ölçülüp, kaydedilecektir.

Yukarıda özetlenen ziyaret sayısı ve testler normal seyrinde giden gebelikler için yapılması gerekenlerdir. Bu testlerin herhangi birinde bebek ya da annede bir sorun olması halinde ya da doktorun gerekli gördüğü hallerde bu ziyaretlerin sıklığı ve yapılacak testler arttırılabilir.

GEBELİK HAKKINDA AYDINLATICI BİLGİLER

Gebelik Nasıl Oluşur?

Olgun dişi yumurta hücresi (ovum) ile erkek tohum hücresinin (spermium) birleşmesine döllenme denir. Döllenme tüpte olur, gebeliğin başlangıcıdır. Cinsel ilişki sırasında hazneye dökülen spermiumlar, uterus içine doğru ilerler, uterustan fallop tüplerine geçerler. Bu sırada ovulasyon ile over dışına atılan dişi yumurta hücresi, fallop tüplerinin saçakları tarafından tüp içine alınır. Döllenen yumurta hormonların etkisiyle döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun hale gelen endometriuma yerleşir (implantasyon). Zigottan(döllenmiş yumurta hücresi), bebek ve plasenta (eş) gelişir.

Dış gebelik nedir ?

Rahim dışında, genellikle tüplerde daha nadir olarak yumurtalık üzerinde, ve karın boşluğunda gelişen gebeliktir. Erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Aksi taktirde gebelik tüpte sürer ve tüpün yırtılması ile sonuçlanır. Dış gebelik, adet gecikmesini takiben gebeliğin 6. ve 12. haftaları arasında karnın bir tarafında başlayan kramp tarzındaki ağrıların bütün karına yayılması, koyu renkli vaginal leke veya açık renkli kanama, bazen bulantı, kusma, halsizlik, omuzlarda ağrı ve bayılma gibi belirtiler verebilir. Tedavide genellikle erken dönemde ilaç tedavisi, geç dönemde ise cerrahi seçilir.

İkiz gebelik: İkizlerin on tanesinin yedisi kadının yumurtalığından gelişmiş iki yumurtanın iki sperm tarafından döllenen çift yumurta ikizleridir. Her iki yumurta rahime birbirine çok yakın yerleşir ve ayrı olarak gelişir. Tek yumurta ikizleri ise bir spermle döllenen bir yumurtanın bölünerek iki bebek olarak gelişmesidir.

Plasenta (eş ): Normalde rahimin üst bölümüne, ön veya arka duvara yerleşir. Anne ile bebek arasında madde ve gaz alışverişini sağlar. Oksijen, su, besin maddelerini anneden bebeğe, bebekteki atıkları da anne dolaşımına geçirir. Hormon üretir. Bebeğin solunum, sindirim, idrar sistemine ait işlevlerini yürütür. Hastalıklara karşı koruyucu bazı maddelerin (antikor ) anneden bebeğe geçmesini sağlar. Annede hastalık yapan mikroplar plasenta aracılığı ile bebeğe geçebilirler.

Su kesesi: Bebek içi sıvı dolu bir kese içinde büyümeye başlar. Bu sıvı sürekli yenilenir. Bebeği çarpmalardan korur, simetrik olarak gelişmesine yardımcı olur, kol ve bacaklarının eğrilmesini engeller, vücut ısısını sabit tutar, fetüsün kolay hareket edebileceği bir ortam sağlar, boşaltım sistemi görevi yapar, basıncı sağlar. Ayrıca doğumun başlangıcında su kesesi açılarak doğum kanalının temizlenmesini sağlar. Doğum ağrıları başlamadan önce açılırsa, bu duruma suyun erken gelmesi denir. Gebe hemen sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Su kesesinin açılması aniden açık sarı renkli bol miktarda sıvının hazneden dışarıya akması ile anlaşılır. Sıvı kokusuzdur. İçinde beyaz yağlı parçacıklar bulunabilir.

Gebe Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız ?

Gebelikten şüphelenmenize neden olan belirtilere “Olası Gebelik Belirtileri” denir.

Gebelik dışında farklı hastalıklarda ortaya çıkabilen belirtilerdir.

Olası Gebelik Belirtileri

  1. Beklenen adetin gecikmesi : düzenli adet gören, üreme çağındaki bir kadında, beklenen adetin gecikmesi çoğunlukla gebeliğin ilk habercisidir.
  2. Kusma, bulantı, aşerme : Özellikle sabahları olan, akşama azalan bulantı ve kusmanın yanı sıra; yemek kokularına tahammülsüzlük, normal yiyecekler dışındaki maddelere karşı ( kül, kil, kireç, gibi ) yeme isteği ilk gebelik belirtilerindendir. Bu belirtiler çok hafif olabileceği gibi, gebe kadının beslenmesini engelleyecek kadar şiddetli seyredebilir.
  3. Vaginal akıntıda artma : Gebelikte östrojen hormonun fazla salgılanmasına bağlı olarak, vaginal akıntı artar. Akıntı, yumurta akı kıvamında ve kokusuzdur.
  4. Deri renginin koyulaşması : Vücudun ; koltuk altı, yüz, göbek çevresi, meme başı çevresi, göbek altı orta hat gibi bölgeleri hormonların etkisiyle koyulaşır.
  5. Göğüslerde dolgunluk ve hassasiyet,
  6. Sık, idrara çıkma.
  7. Tükürük salgısında artış.
  8. Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim.

Kesin gebelik tanısı için bebeğin ultrasonografi ile görüntülenmesi veya bebek kalp sesinin duyulabilmesi gerekir.

Kesin Gebelik Tanısı

1.Ultrasonografi: Vajen yolu ile yapılan ultrasonografi ile 6. gebelik haftasında, bebeğin kalp atışı ve bebeğin kendisi ekranda görülebilir. Vajen yolu ile yapılan ultrasonografi gebeliğe zarar vermez. En erken kesin gebelik tanısı bu yöntem ile konur.

2.Gebeliğin 10. haftasından itibaren doppler aletleri ile duyulabilir.

Gebelikte Sıklıkla Ortaya Çıkan Şikayetler Nelerdir? Bu Şikayetler Nasıl Giderilebilir?

  1. Bulantı Kusma

Gebeliğin ilk 3 ayında hormonların etkisiyle özellikle sabahları ortaya çıkar. Genellikle 3. aydan sonra şikayetler azalır, zamanla tamamen kaybolur.

Öneri ;

– Yataktan kalkmadan bisküvi, kızarmış ekmek gibi kuru şeyler yenmeli,

– Az ve sık yemek yenmeli,

– Soslu, yağda kızartılmış, çok şekerli sulu gıdalar alınmamalıdır.

– Haşlama patates, ekmek, yumurta, peynir, yoğurt, pirinç pilavı, makarna, yenebilir.

– Tuzlu leblebi ve içecekler ile soda da yararlıdır.

2. Sık İdrar Yapma

Gebeliğin ilk yarısında artan böbrek kan dolaşımı ve hormonların etkisiyle, son yarısında ise bebeğin önde gelen kısmının mesaneye yaptığı bası sonucunda sık idrar yapma isteği ortaya çıkar.

İdrar yaparken yanma ve idrar renginde değişiklik olması enfeksiyon belirtileridir. Derhal bir hekime başvurmalı ve gerekli tedaviye başlanmalıdır. Enfeksiyon yoksa sık idrara çıkma normaldir. Geceleri tuvalete kalkmak zor geliyorsa, geceleri daha az su içilmelidir.

3.Vaginal Akıntı :

Normalde gebelerde artan östrojen miktarına bağlı olarak, kokusuz, kaşıntı yapmayan yumurta akı kıvamındaki akıntı görülür.

– Kokulu, vajende yanma, kaşıntı yapan sarı-yeşil veya kesilmiş süt kıvamında beyaz renkli akıntı enfeksiyon belirtisidir.

Öneri:

– Her gün iç çamaşırı değiştirilmelidir.

– Tuvalet temizliğine dikkat edilmelidir (hazneden makata doğru).

– Vajenin içi yıkanmamalıdır.

– Enfeksiyon belirtisi varsa mutlaka bir hekime başvurulmalıdır

– Vaginal deodorantlar ve parfümlü sabunlar kullanılmamalıdır.

4.Varis Oluşumu:

Gebelikte büyüyen uterusun yaptığı basıya bağlı olarak, bacaklarda, labium majör ve labium minörlerde varis meydana gelebilir.

Öneri :

– Uzun süre ayakta durulmamalıdır.

– Önceden varis varsa veya gebelikte ortaya çıkmışsa gebeliğin erken döneminden itibaren elastik varis çorabı giyilmelidir.

– Bacaklar yükseğe kaldırılarak dinlendirilmelidir.

– Ayaklara düzenli egzersiz yapılmalıdır.

– Dolaşımı artırmak için ayak bileklerine daireler çizdirilebilir.

5.Ödem:

Hormonların etkisiyle vücutta su tutulması, gebelikte görülen ödemin nedenidir. Gebeliğin geç döneminde sadece bacaklarda ortaya çıkan ödem tedavi gerektirmez. Ödem; sabahları, el, yüz ve bacaklarda meydana geliyorsa, gebelik zehirlenmesi belirtisidir. Tedavisi gerekir.

Öneri

– Uzun süre ayakta durulmamalıdır.

– Sıkı-lastikli çorap ve iç çamaşırı giyilmemelidir.

– Bacaklar yükseğe kaldırılarak dinlenilmelidir.

6. Bacak Krampları:

Kaslarda ani kasılmalara kramp denir. Kalsiyum ve fosfor fazlalığı sonucu ortaya çıkar.

Öneri :

– Bacaklara masaj yapılmalıdır.

– Bölgesel (kramp giren yerlere) sıcak uygulanır.

– Uyanırken bacaklar aniden gerilmemelidir.

– Yürürken önce topukla yere basılmasına dikkat edilmelidir.

7. Memelerde Hassasiyet:

Erken ve geç gebelik döneminde rahatsızlığa neden olabilir.

Öneri :

24 saat süre ile uygun sütyen kullanılmalıdır. Sütyen, kan dolaşımını sağlayarak hassasiyeti azaltır.

8.Kabızlık ve Hemoroid Oluşumu:

Hormonal etki ile mide-barsak hareketlerinin gebelikte yavaşlaması ve büyüyen uterusun rektum üzerine yaptığı bası sonucu kabızlık ve hemoroid gelişir.

Öneri :

– Bol çiğ sebze ve meyve yenmelidir.

– Her gerektiğinde beklemeden tuvalete gidilmelidir.

– Sabah aç karnına bir su bardağı ılık şekerli su içilmesi yarar sağlar.

– Bol sıvı gıda alınmalıdır. Örneğin su, çorba, sulu yemekler.

– Kuru kayısı, kuru erik, kuru incir kompostolarının içilmesi kabızlığı önleyebilir.

– Düzenli jimnastik yapılmalı ya da haftada 3 gün yarım saat yürüyüş yapılmalıdır.

– Verilen demir ilaçları tok karnına, bol sıvı ile alınabilir.

Gebelik Takibi Nedir ?

Anne ve bebeğin tüm gebelik süresince; düzenli aralıklarla gerekli muayene ve önerilerde bulunarak dikkatli bir şekilde, bir sağlık personeli tarafından izlenmesidir.

Gebelik Takibi Neden Önemlidir?

  1. Gebelik yaşını doğru saptayıp, bebeğin gelişimini doğuma kadar izlemek.
  2. Annede mevcut olan ve gebelik sırsında şiddetlenebilecek hastalıkları saptamak, gerekli tedaviyi yapmak.
  3. Gebeliğe bağlı ortaya çıkabilecek sorunları önceden saptayıp bu sorunları önleyici tedbirleri almak ve gerekli tedaviyi sağlamak.
  4. Anne karnındaki bebekte var olabilecek yapısal bozuklukları erken gebelik döneminde saptamak. Gerekli durumlarda anne karnında tedavi etmek.
  5. Anneyi gebelik, doğum, loğusalık ve bebek bakımı konularında eğitmek. Gerektiğinde psikolojik destek sağlamak.

Bir Gebe İlk Kez Ne Zaman Hekime Başvurmalıdır ?

Anne adayı, gebe kaldığını fark eder etmez şikayeti olmasa da hekime başvurmalı, ilk muayenesini yaptırmalıdır.

Bu muayenenin amacı; anne ve bebek için risk faktörlerinin olup olmadığını saptamak, gebelik takip planını yapmak, bu takip planı çerçevesinde yapılacak muayeneler ve testler konusunda anne adayını bilgilendirmektir. “Gebe Takip Kılavuzu” bu muayene sonrasında doldurulup gebeye verilir.

İlk Gebelik Muayenesinde Neler Yapılır?

  1. Gebelik doğrulanır.

İlk muayenede gebeliğin varlığı kesinleştirilir. Vaginal muayene ve ultrasonografi ile gebelik yaşı saptanır. Vaginal ultrasonografi ile son adetin ilk gününden sonraki 5-6. haftada uterus içinde gebelik kesesi, 7- 8. haftada ise bebeğin kendisi ve kalp aktivitesi görülebilir.

Bu dönemde yapılan ultrasonografi ile gebelik tanısı dışında;

– Çoğul gebelikler

– Rahim ve yumurtalıklarda kitle varlığı ( miyom, kist gibi )

– Dış gebelik olup olmadığı anlaşılır.

  1. Gebeden gerekli bilgiler alınır. Gebeliğin “riskli gebelik” olup olmadığı anlaşılır.
  1. Önceki gebeliklerle ilgili bilgiler

– Ölü doğum veya yenidoğan bebek ölümü öyküsü ,

– Gebeliklerin nasıl sonuçlandığı (erken doğum, arka arkaya 3 veya daha fazla düşük),

– Bebeğin doğum kilosu (4000g üzerinde ve 2500g altında bebek doğumu)

– Gebelik süresince ortaya çıkan şikayetler (tansiyon yüksekliği, preeklampsi-eklampsi, suların erken gelmesi, gebelik şekeri)

– Üreme sistemi ile ilgili geçirilen ameliyatlar (serklaj, klasik sezaryen)

  1. Bu gebelikte ortaya çıkan şikayetler

– Gebenin 16 yaşından küçük, 40 yaşından büyük olması

– Vaginal kanama

– Üreme organlarında kitle, miyom, kist varlığı

– Vaginal akıntı

– Tansiyon yüksekliği

  1. Anne adayının;

– Daha önce geçirdiği hastalıklar (şeker, tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı, böbrek hastalığı)

– Üreme sistemini ile ilgili geçirilen meliyatlar (miyomektomi, konizasyon, kollum amputasyonu, septum rezeksiyonu)

– Sürekli kullandığı ilaç,

– Sigara içimi

– Alkol alımı

– Eşi ile akrabalık ilişkisi

  1. Anne ve baba adayının ailelerinde:

– Kalp hastalığı,

– Şeker,

– Kalıtsal hastalık varlığı sorulur.

3.Fizik Muayene

Anne adayının tüm sistem muayeneleri yapılır. Kan basıncı, vücut ağırlığı, boyu ölçülüp kaydedilir. Ödem, varis, meme kontrolü yapılır.

4.Laboratuvar Tetkikleri:

İlk kez başvuran anne adayına yapılması gereken testler;

Kan grubu ; Anne ve baba adaylarının kan grupları belirlenerek, doğacak bebekte kan grubu uyuşmazlığı riski saptanır.

Anne kan grubu RH (-), baba kan grubu RH (+) olan her bebekte Rh uyuşmazlığı gelişecek anlamına gelmemekle birlikte gebelik sırasında İndirekt Coombs testleri ile takip uygundur.

Doğumdan hemen sonra bebek kan grubu ve Direkt Coombs testine bakılır. Bebek kan grubu RH (+) ve Direkt Coombs testi (-) ise, anneye doğumdan sonraki 72 saat içinde Anti IgD aşısı yapılarak daha sonraki gebeliklerinde bebeklerin kan uyuşmazlığından etkilenmesi önlenir

Serolojik Testler :

HBsAg anne adayının hepatit (sarılık) geçirip geçirmediğini saptamak için yapılan testtir. Eğer anne adayında HBsAg (+) ise, doğum sırasında bebeğe geçme riskini önlemek için doğumdan hemen sonra bebeğe hiperimmünglobulin ve aşı yapılmalı, aşı doğumdan sonraki 2 ve 6. aylarda tekrarlanmalıdır. Halen Sağlık Bakanlığı’nın önerisi ile tüm yenidoğanlara aşı yapılmaktadır. HBsAg (-) olan gebelere, hastalığa karşı koruyucu olarak hepatit B aşısı yaptırmaları önerilir.

Rubella (Kızamıkçık): Gebenin kızamıkçık geçirip geçirmediğini saptamak amacı ile Rb IgG bakılabilir. Eğer geçirmemiş yani Rb IgG(-) ise gebeliği boyunca dikkatli olması gerekmektedir. En doğru olan gebelik öncesi Rb IgG bakılması ve (-) ise anne adayına aşı yapılmasıdır.

Fetal Muayene – Bebeğinizin Muayenesi

Ultrasonografi, yüksek frekanslı ses dalgalarının gönderilmesi ve gönderilen dokudan geri dönen ses dalgalarının bir ekrana yansıtılmasıyla görüntü elde edilmesi esasına dayanan, röntgen ışınları içermeyen bir yöntemdir. Ultrasonografinin anne karnındaki bebek üzerine olumsuz etkisini gösteren bir veri yoktur ve gebelik döneminde güvenle uygulanabilmektedir. Buna karşın gebelik dönemindeki ultrasonografi, tüm diğer tıbbi yöntemler gibi, ancak gerekli olduğu hallerde, bu konuda uzman ve yeterince bilgili kişiler tarafından ve uygun ekipmanlar kullanılarak yapılmalıdır.

Gebelik süresince yapılan ultrasonografi incelemeleri, gerek fetus (doğmamış bebek), gerekse anne adayının durumu hakkında kesin olmayan, ancak hekimin izlemesinde yardımcı olabilecek bulguların elde edilmesini sağlar. Usulüne uygun yapıldığı takdirde bu tetkikin bildirilmiş bir yan etkisi yoktur.

Anne karnındaki bebeğin sayısının, pozisyonunun, sıvısının, yaşayıp yaşamadığının, gebelik yaşı tayini, iç organlarının, dolaşımının, gelişiminin ve plasentasının değerlendirilmesi, bir Down sendromu tarama testi olan ense saydamlığının ölçülmesi ve burun kemiğinin araştırılması, ikiz gebeliklerde plasenta sayısının ve kese sayısının belirlenmesi amacıyla kullanılır. Vaginal yolla yapılan ultrasonografi, acı ya da rahatsızlık verici bir işlem değildir. Annede enfeksiyon ya da düşük gibi riskler taşımaz. Kural olmamakla birlikte daha çok, erken gebelik haftalarında, ilk 3 ay içinde gebelik tanısı, gebeliğin iç mi dış mı olduğu, gebeliğin yaşı, embriyo sayısının tespiti, embriyonun yaşayıp yaşamadığı ve bebeğin iç organlarının ve büyümesinin değerlendirilmesi için kullanılır. İlerleyen gebelik haftalarında, erken doğum eylemi tanısında ve taranmasında rahim ağzı boyunun ölçülmesi ve plasentanın önde gelip gelmediğinin araştırılması için kullanılır. Ayrıca çok sık olmamakla beraber gebeliğin son aylarında, başın doğum kanalına yerleştiği durumlarda kullanılabilir.

Gebelik takipleri sadece ultrasonografi ile yapılmaz. İdeal olanı: gebeliğin ilk anlaşıldığı günden sonraki haftada, ayrıca 12, 22, 32 ve 38. haftalar civarında ve doğum öncesinde kurallarına uygun olarak ultrasonografi tetkiki yapılmasıdır. Şartları elvermeyenler için bu sayı üçe veya daha az sayıya indirilebilir.

Bir Gebe Gebelik Boyunca Kaç Kez Muayene Olmalıdır?

– İlk ya da erken dönem muayenesi: Gebelik yaşının ve embriyo sayısının belirlenmesi için, bebeğin yaşayıp yaşamadığını, iç ya da dış gebelik tanısını koymak için

– 11-14. haftalar arasında: Ense deri saydamlığı, burun kemiği varlığı ve bebekteki büyük anormalliklerin tespiti için

– 22-24. haftalar arasında: Bebekte anormallik varlığını, plasentanın yerini araştırmak ve rahim ağzı boyunu ölçmek için

– 32. haftada: Bebeğin büyümesini değerlendirmek için

– 38.haftada doğum zamanı gelen annenin ve bebeğin durumunun değerlendirilmesi

olmak üzere, toplam 5 kez MUTLAKA hekimi tarafından görülmelidir. Bu haftalarda yapılacak olan ultrasonografi muayenesi ve kan testleri bebeğin yapısal anomalilerinin saptanması, anne adayında gelişebilecek gebelik zehirlenmesi ve gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığının erkenden tanınması, bebek gelişiminin değerlendirilmesi için GEREKLİDİR.

Bu muayeneler dışında hekim gerekli görür ise veya gebede normal dışı bir belirti olur ise ortaya çıkan yeni tabloya bağlı olarak ek muayeneler yapılabilir.

Muayene edildiğiniz yerde bahsedilen muayene yöntemlerinin bulunmaması halinde, bu muayene imkanlarının nereden sağlanabileceği konusunda ebe veya hekiminizden bilgi alınız.

Ancak, bu muayenelerin sayısı ve sıklığı, hekim tıbbi nedenlerle gerekli gördüğü takdirde arttırılabilir. Ultrasonografi, anne karnındaki bebeğin sağlığı ve durumuyla ilgili bize çok değerli bilgiler vermekle birlikte, gelişmekte olan fetusun tüm hastalıklarının tanısı ultrasonografi ile konamaz. Ultrasonografi ile büyük fetal anormalliklerin pek çoğu tanınabiliyor olmakla birlikte, bebeğin gelişimin değerlendirilmesi ve küçük fetal anormalliklerin tanısındaki değeri daha az nettir. Ultrasonografi ile tanısı konamayacak pek çok genetik ve gelişimsel bozukluklara bağlı hastalıklar vardır. Ayrıca fetus anne karnında gelişmesini 9 ay boyunca sürdürdüğünden bazı hastalıklar gebeliğin ilerleyen haftalarında ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların daha önceden ultrasonografiyi yapan hekim tarafından görülmemesi, her zaman hekimin bu hastalığın tanısını atladığını göstermez. Yapılan ultrasonografinin bebekteki anormallikleri tespit olasılığı, yapan kişinin tecrübesine ve ultrason ekipmanlarının teknik özelliklerine göre %20 ile 80 arasında değişmektedir.

Gebeliğin üçüncü ayından itibaren yukarıdakilere ek olarak bazı hastalıklar için taramalar yapılabilir ve kesin olmamakla birlikte, fetusta kromozom sayısı ile ilgili bir sorun olma olasılığı ve bazı anormalliklerin mevcudiyeti saptanabilir. Ultrasonografinin yapıldığı bu haftalarda var olmayan bir sorun daha sonraki dönemlerde ortaya çıkabilir veya var olduğu halde fetusun küçüklüğü veya olgunun özelliğinden dolayı görüntü kalitesinin tam olmaması nedenleri ile görülmeyebilir.

Yaklaşık %2 gebede fetal anomaliye rastlanmaktadır. Gebeliğin 10-14 haftalarında yapısal anomalilerin yaklaşık %40’ı, 22-24 haftalarında %80’i ultrasonografi ile ortaya konulabilmekte ve tanınabilmektedir. Ancak bunlardan önemli ve gebelik seyrini değiştirecek yapısal anomalilerin olanlarının çoğu tanınabilmektedir. Bunların daha ileri araştırmaları, gelişmiş merkezlerde ve Perinatoloji uzmanlarınca yapılır ve olası sorunların tanınabilir. Ancak yine de %100 oranında sonuç almak imkan dahilinde değildir. Ancak belirti ya da ultrasonografi bulguları varlığında şüphelenilebilmekte ve tanı konulabilmektedir.

Ayrıca, yapılan taramalarda zaman zaman (yaklaşık %10 oranında), aslında var olmayan bir sorun, varmış gibi görülebilir ve endişe yaratabilir. Hatta bazen gebelik sona yaklaştıkça fetusun organlarının büyümesi ile önceleri görülmeyen anormallikler görünür hale gelebilir, ilk incelemede var olmayan yeni bir bulgu ortaya çıkabilir veya bu bulgunun ortaya çıkışı doğumdan sonraki döneme kadar sarkabilir.

Sonuç olarak gebelik sırasında yapılan ve normal olarak addedilen ultrasonografi incelemesi, o sırada yapılan muayenede gözlenen bir sorun olmadığının ifadesidir. Karışık ve şüpheli durumlarda hekimler birbirlerinden yardım isteyebilirler.

11-14. Hafta Gebelik Muayenesi

Bu gebelik haftaları arasında ultrasonografi ile bebeğin;

– Kafa çapı

– Baş-ard mesafesi ölçülerek gebelik yaşı saptanır.

– Mide,

– İdrar torbası,

– Kollar/ bacaklar,

– Eller/ayakların,

– Burun kemiğinin varlığı görülür.

– Omurganın,

– Karın duvarının yapısı incelenir.

– Ense kalınlığı ölçülür.

Ense kalınlığının artışı Down Sendromu’nun yanı sıra kalp anomalileri ve genetik hastalıkların ilk belirtisi olabilir. Eğer çift ister ise; ense kalınlığı anne kanında bakılan Beta-HCG ve PAPP-A hormonlarının düzeyleri ile birlikte değerlendirilerek çiftin Down Sendrom’lu bebeğe sahip olma riski hesaplanır. Bu tarama testi ile Down Sendrom’lu bebeklerin % 90’i saptanabilir.

Bu muayene sırasında; Rh(-) olan gebelerde uyuşmazlık riskini saptamak amacı ile İndirekt Coombs Testi yapılır.

Gebe herhangi bir nedenle hekime müracaat etmekte gecikti ise; 15-20. gebelik haftaları arasında 11-14. gebelik haftasında yapıldığı gibi ultrasonografi ve kan testleri yapılır. Şayet 11-14 hafta muayenesi atlandı ise; Down Sendromu taraması amacı ile üçlü biyokimyasal test yapılır. Bu amaçla 16-18. gebelik haftasında anne kanında bakılan total HCG, serbest Östriol ve Alfafetoprotein adlı hormon düzeyleri anne yaşı ve gebelik haftası ile birlikte değerlendirilerek bebeğin Down Sendromlu olma riski saptanır. Bu test ile Down Sendrom’lu bebeklerin %64’ü saptanabilir.

Tarama Testleri: Down Sendromlu bebek için test yaptıran gebeye özgü riski belirler. Örneğin tarama testi sonucu 1/315 çıkmış ise, bu testi yaptıran gebe ile aynı yaş kilo ve gebelik haftasındaki 315 gebeden 1’inin bebeğinin Down Sendromlu olabilme ihtimalini gösterir. Başka bir deyişle 315 gebeden 314 tanesinin bebeği normal olacaktır. Bu testler sadece riski gösterirler, kesin tanı için 1. trimesterde bebeğin eşinden örnek (CVS), 2. trimesterde ise bebeğin etrafındaki sıvıdan (amniosentez) örnek alıp genetik çalışma yapılması gerekir. CVS ve amniosentez ultrasonografi altında annenin karnından ince bir iğne yardımı ile ve ağrısız olarak yapılır. Her iki işlem sonrası % 0.5-1 düşük riski vardır. Bu işlemler, hekimin işlem konusunda yeterli bilgi vermesini takiben gebe ve eşi tarafından istenir ise yapılır. Hiçbir hekim bu konuda yönlendirici olmamalıdır. Karar gebe ve eşi tarafından verilir ve işlem öncesi aydınlatılmış onam formu imzalanır.

22-24. Hafta Gebelik Muayenesi

Bu haftalarda yapılan ultrasonografi ile bebeğin ;

– Baş çapı, çevresi, karın çevresi, uyluk kemiği uzunluğu (femur uzunluğu) ölçülerek gebelik gelişimi değerlendirilir.

– Kafa içi yapılar,

– Yüz, dudaklar,

– Omurga,

– Göbek kordonunun karın boşluğuna giriş yeri incelenir.

– Plasentanın yerleşim yeri saptanır.

– Kalp,

– Mide,

– Böbrekler,

– İdrar torbası,

– Kollar/bacaklar,

– Eller/ayakların varlığı görülür.

– Rahim damarlarının akımları incelenerek ilerleyen gebelik haftalarında preeklampsi ve bebeğin gelişme geriliği öngörülebilir. Böylelikle bebekteki belirgin yapı anormallikleri erken gebelik döneminde saptanabilir.

50g glukoz tarama testi ile gebelikte şeker hastalığı taraması yapılır. Bu test için günün herhangi bir saatinde 50g glukoz içiminden 1 saat sonra kan şeker düzeyi ölçülür. Kan şeker düzeyi 140mg/dl ve üzerinde ise 100g glukoz ile oral tolerans testi yapılır tanı bu test sonuçlarına göre konur.

Kan sayımı yapılarak; kansızlık varlığı veya riski araştırılır. Rh(-) gebelerde Indirekt Coombs Testi tekrarlanır.

32 ve 38. Hafta Gebelik Muayenesi

– Baş çevresi, karın çevresi ve uyluk kemiği ölçülerek gelişimi değerlendirilir.

– Plasentanın yerleşim yeri,

– Bebeğin etrafındaki sıvı miktarı

– Bebeğin rahim içindeki pozisyonu belirlenir.

Rh(-) gebelerde Indirekt Coombs Testi tekrarlanır. HBSAg(-) saptanan ve aşı yaptırmamış olan gebelerde HBSAg testi tekrarlanır.

Bu muayenelerin yanı sıra her hekim ziyaretinde;

– Kan basıncı,

– Ağırlık ölçülür.

– Ödem ve varis varlığı araştırılır.

Eğer gebe belirtilen muayeneleri yaptırabileceği olanaklara sahip değilse, ulaşabildiği sağlık kuruluşunda;

– Kan basıncı.

– Ağırlık ölçülür.

– Karın duvarının elle muayenesi ile rahmin büyümesi izlenerek, bebeğin büyüklüğü ve amnion sıvısının miktarı hakkında bilgi edinmeye çalışılır. Rahim üç aydan sonra karın duvarından elle hissedilebilir. Bebeğin rahim içindeki duruşu başının, makat ve sırtının bulunduğu yer saptanır. Bu muayeneye Leopold manevrası denir.

– Bebek kalp sesleri dinlenir.

– Ödem, varis varlığı kontrol edilir.

Gebelik boyunca yapılan tüm muayeneler, testler, uygulanan tedaviler sorumlu sağlık mensupları (hekim/ebe-hemşire) tarafından gebede bulunan “Gebe İzlem Formu” na eksiksiz olarak işlenmelidir.Bu form gebeler tarafından her başvurdukları sağlık kuruluşuna götürülmeli ve gerekli bilgilerin kaydedilmesi sağlanmalıdır.

Bir Gebe Nasıl Beslenmelidir?

Besin grupları Normalde Gebelikte Emziklilikte
1.Et, kurubaklagil, yumurta: Her çeşit et, tavuk, balık, kuru fasülye, nohut, mercimek vb. 2 porsiyon;2 yumurta 1 porsiyon,1 et veya kuru baklagil yemeği veya etli sebze yemeği 1 porsiyondur. 1 porsiyon daha fazla 1-2 porsiyon daha fazla
2.Süt ve süt ürünleri(süt, yoğurt, peynir) 2 porsiyon;1 su bardağı süt veya yoğurt 1 porsiyondur,2 kibrit kutusu kadar peynir veya çökelek 1 porsiyondur 1 porsiyon daha fazla 1 porsiyon daha fazla
3.Tahıllar:(ekmek,pirinç, bulgur, makarna, şehriye, börek, tarhana vb.) Hiç veya 1 porsiyon(3-6 dilim ekmek) 1 dilim ekmek daha fazla 1 dilim ekmek daha fazla veya 1 porsiyon pilav daha fazla
4.Taze sebze ve meyve 3-4 porsiyon;en az bir porsiyon yeşil yapraklı sebzelerden, turunçgillerden veya domatesten 1-2 porsiyon daha fazla 2 porsiyon daha fazla

Sağlıklı bir gebelik ve sağlıklı bir bebek doğumu için dengeli beslenme şarttır. Gebelikte günlük kalori ihtiyacına 350 Kcal/ gün ilave edilir.

Her gebe günde ; 80g protein,

1,5g Kalsiyum

30-60g Demir.

A, B1, Bve C vitamini almalıdır.

Örneğin :

2 su bardağı süt veya 1 kase yoğurt veya 2 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir.

1 porsiyon et veya balık veya karaciğer veya kuru fasulye, mercimek gibi kuru baklagiller veya 1 yumurta.

Meyveler; 2-3 elma, portakal içeren bir diyet gerekli ek kalori, protein ve demir ihtiyacını karşılar.

Gebelikte önemli olan fazla gıda almak değil, dengeli gıda almaktır. Üç öğün arasında ek öğünler alınarak enerji ihtiyacının düzenli karşılanması sağlanır.

Tüm gebelik boyunca alınması gereken ideal kilo 10-12 kg ‘dır.

Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren besinler mümkün olduğu kadar seyrek tüketilmelidir.

D vitamini besinlerde bulunmaz. Ancak güneş ışınlarının direk cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle güneşlenmeye özen gösterilmelidir.

Mutlaka iyotlu tuz kullanılmalıdır.

Kansızlığı önlemek için yemeklerle birlikte çay içilmemeli, kahve sayısı en fazla iki fincan ile sınırlanmalıdır. Kola ve hazır meyve suları içilmemelidir.

Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.

Yeterli ve düzenli beslenen gebelerde ek vitamin ve kalsiyuma ihtiyaç yoktur. Demir eksikliği anemi riski saptanır ise ( Hb <11g/dl ve MCV<80fl ) demir ilaçları alınabilir.

Gebelerde Meme Bakımı Nasıl Yapılır?

Meme bakımı 7.ayda başlamalıdır.

– Meme uçları günde 2 kez temiz bir bez, pamuk veya tülbentle, ılık sabunlu suyla yıkanıp, kurulanmalıdır.

– Meme başları içe çökükse, masaj yapılarak dışarı çıkarılmaları sağlanmalıdır.

– Meme başlarının yumuşaması ve çatlak oluşumunu önlemek için; yumuşatıcı pomatlar sürülebilir.

– Anne adayına emzirme tekniği gösterilmelidir.

Gebelikte Diş Bakımı Nasıl Yapılmalıdır?

Gebelikte ; kalsiyum eksikliğine bağlı çürük oluşumu ve her gebeliğin bir dişin kaybına neden olduğu düşüncesi yanlıştır.

Gebelikte ; tükürük birleşimindeki değişiklik, gebelik öncesinde var olan çürüklerin ilerlemesini hızlandırır. Diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamasına rağmen, dişler düzenli fırçalanmalıdır.

Gebelikte ; her türlü diş tedavisi (diş apse tedavisi, diş çekimi ) yapılabilir. Uzun sürecek tedaviler (kanal tedavisi gibi) 6. aydan sonraya bırakılır.

Gebe Banyo Yaparken Nelere Dikkat Etmelidir?

– gebelikte banyo duş şeklinde yapılmalıdır.

– Çok sıcak veya soğuk olmayan su tercih edilmelidir.

– Sık duş almaya özen gösterilmelidir.

– Vajenin içi asla yıkanmamalıdır.

– temiz olmak şartıyla gebelik boyunca suda yüzülebilir.

– Ancak dalmak tehlikelidir.

Gebelikte Cinsel İlişki Tehlikeli midir?

Cinsel ilişki ; gebeliğin ilk yarısında düşüğe, son yarısında ise erken doğuma neden olabilir. İlişki sonrası kramp tarzında karın ağrısı, karında sertleşme, vaginal kanama, düşük veya erken doğum belirtileridir. Bu tür belirtiler görüldüğünde ilişki yasaklanır.

Ancak; vaginal mikrobik akıntısı bulunmayan ve ilişki sonrası hiçbir şikayeti olmayan gebelerde haftada en fazla 3 kez ilişkiye izin verilir. Vaginal mikrobik akıntısı olan gebelerde; ilişki ile mikroorganizmalar uterus içine doğru taşınarak erken doğum eylemine neden olabilirler.

Gebe, Seyahate Çıkabilir mi?

Gebelik sırasında; düşük tehdidi, erken doğum bulguları yoksa; otomobil, tren, otobüs, uçakla yapılacak seyahatler gebelik için tehlikeli değildir. Ancak uzun süren yolculuklarda araç içinde (uçak ve tren seyahatlerinde) veya molalar (otobüs seyahatlerinde) sırasında yürüyüş yapılarak bacaklarda dolaşımın düzenlenmesi sağlanmalıdır.

Dış Genital Organların Temizliği Önemli midir?

Dış genital organları tuvalette önden arkaya doğru temizlemeye dikkat edilmelidir. Her gün iç çamaşırı değiştirilmeli ve iç çamaşırı pamuklu olmalıdır.

Gebelikte Sigara İçilebilir mi?

Gebelikte fazla sigara içimi; düşük doğum tartılı bebek doğumuna, ölü doğuma, plasentanın önde yerleşmesi ve erken ayrılmasına neden olur. Anne adayı gebeliği süresince sigarayı bırakmalıdır.

Gebelikte Alkol Almak Doğru mudur?

Alınan alkol miktarına bağlı olarak, bebekte gelişme bozuklukları ortaya çıkar. Gebelikte alkol alınmamalıdır.

Gebelikte Egzersizin Faydası Var mıdır?

Gebelikte; uterusun büyümesi ve vücut ağırlığının artmasına bağlı olarak vücudun duruşu değişir. Vücut duruşundaki değişiklik bel, sırt ağrılarına neden olur:

– Gebelikte ortaya çıkan duruş bozukluklarının gidermek,

– Sırt ağrılarını azaltmak,

– Doğum sırasında gerekli soluma ve gevşemeyi öğretmek,

– Karın ve perine kaslarının elastikiyet ve kuvvetini arttırmak,

– Anne adayını ruhsal olarak doğuma hazırlamak,

– Anne adayının bilinçli olarak doğuma yardımını sağlamak ve doğumu kolaylaştırmak amacıyla, gebelikte egzersiz yapılmalıdır.

Gebelikte Egzersizlere Ne Zaman Başlanmalıdır?

İlk üç aydan sonra egzersiz programına başlanmalı ve haftada bir kez düzenli olarak doğuma kadar devam edilmelidir.

Egzersiz Programını Kim Düzenlemelidir?

Her kadın psikolojik ve fiziksel açıdan farklıdır. Bu nedenle her gebe bir fizyoterapist tarafından değerlendirilmeli ve egzersiz programı planlanmalıdır.

Doğum Öncesi Yapılan Egzersizler Hangileridir?

  1. Solunum Egzersizleri;

a) Derin karın solunumu

b) Derin göğüs solunumu

c) Gırtlak solunumu

  1. Gevşeme egzersizleri
  2. Sırt ve bel ağrılarını azaltmak amacı ile yapılan egzersizler.

Doğum Öncesi Yapılan Egzersizlerin Amacı Nedir?

Solunum egzersizleri doğumun ikinci döneminde ağrılar esnasında anne adayının nefesini kontrollü kullanarak, etkili bir biçimde ıkınmasını sağlar.

Gevşeme egzersizleri; doğumun ağrısız döneminde, anne adayına nasıl gevşeyeceğini öğreterek bebeğin doğumu için gerekli enerji birikimini sağlar ve gücünü yararlı olarak kullanmasına yardımcı olur.

Anne Adayı İçin En Uygun Gevşeme Pozisyonları Hangileridir?

a)Sırt üstü : Baş altında ince bir yastık, dizler bükülü ve diz altında yastık olmalı ayak doğal pozisyonda durmalıdır.

b) Yan : Baş altında yastık, gövde öne doğru, arkadaki kol düz yanda,bacaklar hafif bükülü ve bacaklar arasında yastık olmalıdır.Öndeki kol bir yastık üzerinde desteklenebilir

Gevşemeyi yapabilen kişi doğumun ilk devresinde uterusun açılmasına yardımcı

olacaktır

Sırt ve Bel Ağrılarını Azaltan Egzersizler Hangileridir?

1) Pelvik Tilt : Gebe sırt üstü dizler bükülü yatar. Baş altında ince bir yastık vardır, elini yatağa doğru bastırıp 10’a kadar sayar ve gevşer. Bu egzersizi otururken ve ayakta iken yapar.

2) Pelvik tilt ile birlikte anne adayı dizlerini karnına doğru çeker ve düzeltir. Dizlerini düzeltirken nefes alır karnına çekerken verir.

3) Sırt üstü yatar dizler bükülü pozisyonda iken başını kaldırıp dizlerine doğru bakar ve bırakır. Başını indirirken nefes alır, kaldırırken verir. Bu egzersiz yine pelvik tilt ile beraber yapılmalıdır.

4) Anne adayı yine dizler bükülü sırt üstü yatarken tüm sırtını yatağa bastırır, 10’a kadar sayar ve gevşer.

5) Yine aynı pozisyonda kalçalarını sıkarak birbirine birleştirmeye çalışır, 10’a kadar sayar ve gevşer.

6) Sırt üstü yatarken bacaklarını çaprazlar bir evvelki egzersizi yineler.

7) Sırt üstü dizler bükülü, dizlerini yana açarak yere değdirir ve gevşer.

8) Sırt üstü dizler bükülü, bir sağ bir sol yana bacakları değdirme. Bu hareket tek bacakla da yapılabilir ( bir sağ bacak bir sol bacak ).

9) Anne adayı eller ve dizler üzerinde sırt düz olarak harekete başlar. Sırtını kamburlaştırıp başını aşağı bükerken nefes verir, sırtını düzeltip çukurlaştırarak başını yukarı kaldırırken nefes alır.

10) Bebeğin büyümesi, ağırlığın artması ile bacaklarda ağrı ve dolaşım bozuklukları oluşabilir. Bunu önlemek için anne adayı sırt üstü ayaklarını yastıkla yükselterek yatar ve bilekten ayağı aşağı yukarı çeker ve ayak bileğinden dairesel hareketler yapar.

11) Bağdaş kurarak oturur. Ellerle dizlerini yere doğru esnetir ve bırakır. Aynı hareket ayak tabanları bitişik olarak tekrarlanır.

12) Ayaklar 20 cm. aralı iken bacakları kalçadan dışa çevirir, çömelir ve kalkar.

13) Ayna karşısına geçer ve vücut duruşunu düzeltir.

Anne Adayı Günlük Hareketlerde Nelere Dikkat Etmelidir?

1.Ev işleri yaparken, toz alırken, yerleri temizlerken dizleri üzerinde durmalıdır.

2.Sırt üstü yatarken kalkıp oturmak için önce yan dönüp sonra kollardan kuvvet alarak kalkmalıdır.

3.Sandalyeden, ağırlığını bacaklarına verip destek alarak kalkmalıdır.

Anne Adayının Yapmaması Gereken Hareketler Nelerdir?

1.Ani hareketler,

2.Ağır kaldırmak,

3. Gebeliğin son döneminde çömelerek oturmak veya iş yapmak.

Egzersizler Günde Kaç Defa Yapılmalıdır?

Egzersizlerin her biri düzenli olarak her gün 5-6 kez tekrarlanmalıdır.

Daha önceden egzersiz yapmakta olan gebeler ağır olmamak şartı ile aynı egzersiz programına devam edebilir.

Gebelikte Aşı Yapılabilir mi?

Gebelikte, tetenoz aşısı yapılabilir. Eğer son 5 yıldır tetenoz aşısı yapılmamışsa; anne adayı ile ilk karşılaşmada ilk doz, bundan en az 4 hafta sonra 2. doz aşı yapılır, aşı doğumdan altı ay sonra tekrarlanır. Böylece anne ve doğacak bebekler 10 yıl süre ile bağışıklık kazanır. Kızamık, kabakulak, kızamıkçık aşıları gebelikte kesinlikle yapılmaz.

Gebenin Acilen Hekime Başvurmasını Gerektiren Durumlar Nelerdir?

1.Ani vaginal kanama

2.İnatçı kusmalar

3.Yüksek ateş

4.İdrar yaparken yanma, sızı.

5.Şiddetli karın, bel, kasık ağrısı

6.El ve yüzde şişme

7.Ani görme bozukluğu, göz önünde siyah noktaların uçuşması

8.İdrar miktarında azalma

9.Baş ağrısı

10.Vajenden ani, bol miktarda sıvı gelmesi (amniyon kesesinin açılması)

11.Bebek hareketlerinin azalması halinde (normalde >10 / gün)

12.Kilo alımının durması

13.Renkli, kokulu vaginal akıntı olması halinde gebe hiç vakit kaybetmeden hekime başvurmalıdır.

Doğumun Başladığını Haber Veren Belirtiler Hangileridir?

1.Bel ve sırt ağrıları: Büyüyen uterusun ağırlığı nedeniyle vücudun ağırlık merkezi öne doğru kayar. Bu durumda bel kavsi artar ve fazla yük altında kalan bel ile sırtta künt ve devamlı ağrı hissedilir. Bunlar yalancı ağrılardır. Gerçek ağrılar belirli aralıklar ile gelir, karın kasılması-sertleşmesi ile birlikte ve sırt-bel bölgesinde kramplar şeklinde hissedilir.

2.Kanlı akıntı: Uterus girimini tıkayan salgı tıkacı; bu bölgenin çok az açılması sonucu oradaki damarlardan bulaşan kanla birleşerek kanlı bir sıvı (Nişan) şeklinde vajenden dışarı akar.

3.Su kesesinin açılması: Başka hiçbir belirti olmadan sadece su kesesinin açılması doğumun başlayabileceğinin belirtisidir. Aniden bol miktarda suyun vajenden dışarıya akması su kesesinin açıldığını gösterir.

Normal gebelik süresi son adet tarihinin ilk gününden itibaren 280 gün (10 gebelik ayı- 28 günlük lunar ay- veya 40 haftadır) 38-42. haftalar arasındaki doğumlar normal süreyi gösterir.

Erken doğum: 22. ile 38. haftalar arasındaki doğumlara denir

Geç doğum: Beklenen doğum tarihinden sonraki günlerde gerçekleşen doğumlardır.

Gerçek Doğum Ağrılarının özellikleri Nelerdir?

Gerçek doğum ağrıları: 10 dakika içinde 2-3 kez gelen, 45-50 saniye süren, karında sertlik oluşturan şiddetli ağrılardır. Düzenlidir, sadece bir noktada hissedilmez; belde, kasıkta ve karında her noktada aynı şekilde hissedilir, şiddetleri giderek artar.

Ağrısız Doğum Yapılabilir mi? Anne arzu ettiği taktirde hiç ağrı duymadan da doğum yapabilir. Annenin ağrı hissetmemesi doğurması için bir engel teşkil etmez. Ağrısız doğum amacıyla anneye verilen ilaç uterus kasılmalarını bozmaz. Yalnızca her bir kasılma esnasında uterustan gelen ağrılı uyaranların beyne ulaşmasına engel olur. Anne kasılmaları fark eder fakat ağrı hissetmediği için rahat ve huzurludur.

Ağrısız Doğum Amacıyla Anneye Verilen İlaçların Bebeğe Zararı Dokunur mu?

Bu ilaçlar özel bir bölgeye uygun dozda verildiğinde bebeğe zararı olmaz. Tersine anne bağırıp çağırmaktan vazgeçtiği ve düzgün nefes alıp vermeye başladığı için bebeğe giden oksijen miktarı da artar. Bebek doğduğunda daha canlı ve hareketli olur.

Ağrısız Doğumda Kullanılan İlaçlar Nereye, Nasıl Zerk edilir?

Ağrısız doğum isteyen anneler yan yatırılarak sırtından bel hizasında omurların arasındaki açıklık uyuşturulduktan sonra özel bir iğneyle girilir. Bu iğnenin içinden incecik bir kateter (yumuşak, bükülebilir bir hortum ) geçirilir ve iğne çıkartılıp atılır. Bu kateterden içeriye omurilikten çıkan ve rahime giden sinir liflerinin bulunduğu bölgeye lokal anestetik (uyuşturucu) ilaç verilir. Belirli aralıklarla kateterden ilaç verilirken anne ilacın derinlerde yayıldığını hissedebilir. Kateter anne hareketlerini engellemez.

Ağrısız Doğum Yaptırılan Annelerin ‘Sakat Kalabileceği’ İddiası Doğru mudur?

Ağrısız doğumda kullanılan kateterler omuriliği örten zarların dışına yerleştirilir. Yani annenin belinden ‘su’ alınmaz. Tekniğine uygun olarak yapıldığında ağrısız doğumun anneye hiçbir zararı yoktur. Aksine anne ağrı hissetmediği için doğum sırasında hırpalanmaz , yorgun düşmez . Bebek doğarken uterus kasılmalarıyla birlikte nefesini tutup ıkınarak bizzat kendiside doğuma yardımcı olur. Doğumdan sonra da en kısa zamanda bebeğine bakacak hale gelir.

Doğum Ağrıları Başlayan Bir Gebeye Hastaneye İlk Başvurusunda Neler Yapılır ?

1.Gebelik yaşı belirlenir.

2.Ağrıların başlangıç zamanı ve sıklığı , suların gelip gelmediği sorulur.

3.Doğum eyleminin başlayıp – başlamadığını anlamak için vajenden muayene ile uterus giriminin açılıp , açılmadığına bakılır. Rahim ağzı 3cm ve daha açılmış ise aktif doğum eylemi başlamış demektir.

4.Doğum eylemi başlamış ise; anne adayına geceliği veya hastanenin özel önlüğü giydirilir.

5.Bağırsakları boşaltıcı lavman yapılır. Böylece bebeğin doğum kanalında kolayca ilerlemesi ve doğum sırasında kaka ile bulaşmaması sağlanır.

6.Anne adayı, doğum eyleminin takip edileceği odaya alınır, gereğinde ilaç yapılabilmesi ve anne adayının beslenmesi amacıyla kolundan serum takılır.

7.Doğum eylemi boyunca anne adayına ağızdan katı gıda verilmez.

8.Bebeğin kalp sesi düzenli aralıklarla dinlenir. Rahim kasılmalarının kaç dakikada bir geldiği , ne kadar sürdüğü ve şiddetinin ne olduğu saptanıp, hekim tarafından kaydedilir. 9.Bir saat ara ile hekim tarafından vajenden muayene yapılarak uterus açıklığına, bebeğin başının doğum kanalındaki durumuna bakılır.

10.Uterus açıklığı 10 cm’ye ulaşmış, baş doğum kanalının son kısmına gelmiş ise, anne adayı doğum masasına alınır.

11.Doğum masasına alınan anne adayının bacaklar ve üzeri steril örtülerle örtülür. Labium majör, labium minör, anüs etrafı, mons pubise kadar antiseptik solüsyonla silinir.

12.Uterus kasılmalarıyla birlikte anne adayına, gebelik egzersizleri sırasında öğrendiği şekilde ıkınması söylenir.

13.Gerek görüldüğü durumda anne adayına epizyotomi açılır.

Epizyotomi Ne Demektir?

Doğum kanalının son kısmını oluşturan kas ve cildin uygun bir yerden kesilmesidir.

Neden Epizyotomi Yapılır?

1.Önceden hiç doğum yapmamış olanlarda, doğum kanalının son kısımdaki kaslar elastik değildir, gevşemez, esnemez ve kolayca yırtılırlar. Bu yırtıklar gözle görülmese bile sonraki yıllarda idrar tutamama ve vajenin dışarı doğru sarkmasına neden olur.

2.Doğum kanalının son kısmı epizyotomi ile genişleterek bebeğin başının doğum kanalının son kısmında fazla bekleyip oksijensiz kalmasını önler.

3.İri bebeklerin doğumunda doğum kanalının son kısmı epizyotomi ile genişletilerek doğum kolaylaştırılır, bebeğin sıkıntıya girmesi önlenir.

Bebeğin Doğumundan Sonra Anneye Neler Yapılmalıdır?

1.Bebeğin doğum kanalından tümüyle çıkmasından sonra göbek kordonu kesilir.

2.Bebeğin kan grubu, kan sayımı, kan şekerini belirlemek için göbek kordonundan kan alınır.

3. Plasentanın çıkması beklenir.Bebeğin doğumu ile uterus kasılır, küçülür. Plasentanın ayrılma süresi en fazla 30 dakikadır.

4.Doğum kanalından dışarı çıkan plasenta, uterus içinde parçasının kalıp kalmadığını anlamak için düz bir zemine konarak kontrol edilir.

5.Anneye uterusun kasılmasını kolaylaştırıcı, kanamayı azaltıcı iğne yapılır.

6.Vajen duvarları, uterusun vajen içindeki kısmı doğum sırasında yırtık olup olmadığını anlamak için kontrol edilir, varsa yırtıklar dikilir.

7.Varsa epizyotomi dikilir.

8.Uterusun kasılması, karın duvarından kontrol edilir.

9.Anne yatağına alınır.

Doğumdan Sonra Bebeğe Neler Yapılır ?

1.Bebeğin başı doğum kanalından çıkar çıkmaz ağzının içi bir gazlı bezle silinerek bebeğin ağzının içindeki sıvının akciğerlerine gitmesi önlenir.

2.Göbek kordonu kesildikten sonra ; bebeğin ağzı, burnu tekrar gazlı bez ve aspiratör adı verilen aletle temizlenir.

3.Bebeğin kalp ve solunum sesleri dinlenir.

4.Sıcak kuru bir bezle tüm vücudu silinerek temizlenir.

5.Göbeği bağlanır.

6.K vitamini yapılır.

7.Gözlerine antibiyotikli damla damlatılarak doğum kanalından geçerken almış olabileceği mikropların üremesi önlenir.

8.Kilosu ve boyu ölçülür.

9.Bileğine, üzerinde soyadı yazılı bileklik takılır ve giydirilir

Anne Bebeği Ne Zaman Emzirmelidir ?

Eğer annenin sağlık durumu uygun ise, doğumdan hemen sonra bebek anneye verilerek emzirmesi sağlanmalıdır.

Sezaryen Nedir ?

Sezaryen vaginal yoldan doğması mümkün olmayan bebeklerin, karın duvarı ve uterus açılarak doğurtulmasını sağlayan bir ameliyattır.

Sezaryen Ameliyatlarında Ne Tip Anestezi Verilir ?

Sezaryen ameliyatlarında anestezi verilmesi şarttır. Verilen anestezi genel anestezi olabileceği gibi, anne adayının sadece belden aşağısını uyuşturan spinal veya epidural anestezi de olabilir. Spinal veya epidural anestezi verilen anne adayları; ameliyat süresince ağrı duymamakta, fakat bebeği uterustan çıkar çıkmaz görebilmekte, ağlamasını işitebilmektedirler. Ayrıca; ameliyat sonrasında bebekleriyle daha kısa sürede ilgilenebilmektedirler. Genel anestezi almayan bebekler daha aktif olmaktadırlar.

Ne Zaman Sezaryen Ameliyatı Yapılır ?

1.Bebeğin başı ile doğum kanalı arasında uyuşmazlık varsa; baş doğum kanalından geçemeyecek kadar büyük veya doğum kanalı normalden dar ise vaginal doğum mümkün değildir.

2.Daha önceden uterus üzerinde iz bırakan sezaryen , rahimden ur alma ameliyatları geçirmişse, vaginal doğum sırasında eski ameliyat yerinden uterus yırtılabilir.

3.Su kesesinin açılmasından sonra göbek kordonu vajenden dışarı sarkabilir. Dışarıya çıkan göbek kordonundaki anne ile bebek arasında oksijen alışverişini sağlayan damarlar büzülerek bebeğin kısa sürede ölümüne neden olur. Bebeği kurtarmak için acilen sezaryen ameliyatı gereklidir.

4.Normalde baş ile gelen bebeğin, herhangi bir nedenle kol, omuz veya yüzü ile gelmesi halinde vaginal doğum imkansızdır.

5. Plasentanın; doğum kanalını kapatacak şekilde uterusun alt kısmına yerleşmesi yani önde gelmesi halinde mutlaka sezaryan gerekir. Plasentanın yerleşme yeri ultrasanografi ile belirlenir.

6.Plasentanın bebeğin doğumundan önce yerinden ayrılması halinde bebek, kan kaybından ölür, vakit kaybetmeden sezaryen yapılır, bebek kurtarılmaya çalışılır.

7.Bebeğin; doğum ağrıları sırasında sıkıntıya girmesi kalp atışlarının bozulması halinde sezaryen ameliyatı yapılır..

Loğusalık Nedir?

Doğum eylemi sırasında, plasentanın doğum kanalından dışarıya çıkmasıyla başlayıp, üreme organlarının gebelikten önceki normal haline dönmesine dek geçen 6 haftalık süredir.

Loğusalık Döneminde Ne Gibi Değişikler Olur?

Loğusalıkta 3 önemli değişiklik görülür.

1.Vajen yolu ile Loşi adı verilen akıntı olur. Doğumdan sonra; plasentanın ayrıldığı yerden dökülen doku parçaları, kan ve serumdan oluşan loşinin akışı 10-15 gün devam eder. Loşi ilk üç gün kırmızı, 4-5 gün sonra sarı-pembe, 7-8 gün sonra beyaz renklidir.

Mikropların üremesine uygun ortam sağladığı için, bu dönemde temizliğe dikkat edilmelidir. İç çamaşırı ve kullanılan petler sık değiştirilerek tuvalet ihtiyacını takiben önden arkaya doğru antiseptik bir solüsyonla temizlik yapılmalıdır.

2.Uterus giderek küçülür, doğumdan 10 gün sonra artık karın duvarında hissedilmez. Uterus giriminin açıklığı doğumdan 2 ay sonra normale döner.

3.Süt salgılanması: Memelerden hormonların etkisiyle süt salgılanır. İlk üç gün süt miktarı azdır. Bebek emdikçe süt artar.

Emzirmeden önce ; meme uçları ılık kaynatılmış suya batırılmış temiz bir gazlı bezle silinir, kurulanır ve emzirmeye başlanır. Her meme 20 dakikadan fazla emzirilmemelidir. Emzirme bittikten sonra meme uçları ılık suyla temizlenip yumuşatıcı bir pomat sürülür.

Yirmidört saat süreyle uygun bir sütyen takılmalıdır. Emzirme sonunda memeler tamamen boşalmamışsa bir pompa yardımıyla veya sağılarak boşaltılmalıdır.

Doğum Sonrası Egzersiz Yapılmalı mıdır ?

Doğum sonrasında, gebelikte değişen vücut duruşunu , düzeltmek amacıyla egzersiz yapılmalıdır.

Egzersizlere Ne Zaman Başlanmalıdır ?

Doğum sonrası egzersizlere normal doğum ve sezaryenden 24 saat sonra başlanmalıdır. Egzersizler, günde 2 kez yapılmal , her harekete iki tekrarla başlanıp, on tekrara kadar çıkmalıdır.

Ne Tür Egzersizler Yapılmalıdır ?

Birinci Gün ;

– Günde iki kez en az yarım saat süreli yüzükoyun yatma

– Solunum egzersizleri

– Ayak bileği hareketleri , ayak parmaklarıyla yuvarlak çizme

– Sırt üstü ve uzun otururken bacaklar düz dizi yatağa bastırarak 10‘a kadar sayıp gevşeme egzersizi

– Bacaklar çapraz sırt üstü yatarken kalçaları birbirine birleştirerek ona kadar sayma ve gevşeme egzersizi yapılmalıdır.

İkinci Gün;

Aynı egzersizlere devam edilmelidir.

– Sırt üstü yatarken diz düz, bir bacağı yukarı kaldırma

– Sırt üstü dizler bükülü yatarken belini yatağa bastırıp , ona kadar sayıp gevşeme

– Sırt üstü dizler bükülü yatarken sadece başı kaldırarak, dizlere bakarken ona kadar sayıp gevşeme ,

– Her iki kolu önden yukarı kaldırıp indirme ve yandan yukarı kaldırıp indirme egzersizleri yapılmalıdır.

Üçüncü Gün ;

Bir evvelki egzersizlere devam edilmelidir.

– Kedi – Deve egzersizi ( Anne eller ve dizler üzerinde sırt düz olarak harekete başlar. Sırtını kamburlaştırıp başını karnına doğru büker nefes verir sırtını düzeltip bunu takiben sırtını iyice çukurlaştırırken başını yukarı kaldırır nefes alır.)

– Sırt üstü dizler bükülü yatarken , kalçasını yukarı kaldırıp bir sağa, bir sola çevirme egzersizleri yapılmalıdır

Dört ve Beşinci Günlerde ;

– Aynı egzersizlere devam edilmelidir

Altı ve Yedinci Günlerde ;

– Sırt üstü , dizler bükülü yatarken, ellerini dizlerine uzatarak başını ve

omuzlarını kaldırma,

– Sırt üstü dizler bükülü yatarken, ellerini uzatarak bir sağ bir sol dizine

doğru diyagonal olarak baş ve omuzları kaldırma egzersizleri yapılmalıdır.

Diğer günlerde bu egzersizlere sayıları arttırarak devam edilmelidir.

On dördüncü günden sonra bir fizyoterapist annenin vücut duruşunu

değerlendirerek uygun egzersiz programını seçip öğretmelidir.

Loğusalıkta Ortaya Çıkabilen Şikayetler Nelerdir?

1- Meme başı çatlakları ve iltihapları

Çatlak oluşan meme emzirilmemeli, pompa aracılığı ile boşaltılmalıdır. Çatlağı giderebilmek için pomatlar kullanılmalıdır.

Meme de sertlik, şişlik, hassasiyet ve kızarıklık oluşması, iltihabı gösterir. Mutlaka bir hekime başvurarak, uygun antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Tedavi sağlanıncaya kadar emzirilmez. Memeler, sıcak su ile ıslatılan tülbent uygulanmasını takiben boşaltılır.

2- Uterus içi enfeksiyonlar

Pis kokulu loşi, üşüme, titreme ile yükselen ateş karın ağrısı ile ortaya çıkar. Hemen hekime başvurulmalı, 10 gün süre ile uygun antibiyotik tedavisi yapılmalıdır.

3- İdrara yolu enfeksiyonları

Doğum sırasında idrar yollarının zedelenmesi sonucu gelişir. Sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı, ateş yükselmesi, üşüme, titreme, idrar yolu enfeksiyonunun belirtileridir. Mutlaka tedavisi gerekir.

4- Toplar damarların pıhtı ile tıkanması

Bacaklardaki toplar damarlarda oluşan pıhtılar, damarı tıkayabilir, iltihaplanabilir. Pıhtı yerinden kopup, akciğerlere giderek, oradaki damarların tıkanmasına neden olabilir. Bu durum annenin ölümü ile sonuçlanabilir.

Annenin; kansızlığı, önceden varislerin varlığı, doğumdan sonra uzun süre yatakta yatması, pıhtı oluşumunu kolaylaştırır. Bacaklarda damar boyunca kızarıklık, şişlik, hassasiyet varsa bacak yastıklarla yükseltilerek anneye yatak istirahatı verilir. Bacak üzerine sıcak uygulanır. Ağrı ve şişler geçtikten sonra, bacağa uygun bir bandaj yapılarak, annenin ayağa kalkmasına izin verilir.

5- Ruhsal Bozukluklar

Doğumdan sonraki 3. günde annede geçici depresyon ortaya çıkabilir. Geçici depresyon sırasında anne sık sık ağlar, ancak ağlama nedenini açıklayamaz. Nedeni doğum sonrasındaki hormonal değişikliktir.Bu durum bir iki gün içerisinde kendiliğinden kaybolur. Bu dönemde çevresi anneye destek olmalı, güven vermelidir. Gebelik sırasında verilecek eğitim ile anne adayının doğum sonrası ortaya çıkabilecek ruhsal problemleri önlenebilir.

Loğusaya Hastaneden Çıkarken Neler Önerilir?

-En az 1 ay her gün 1-2 saat dinlenmeli, ev işlerinin tümünü birden yapmamalıdır.

-Eve gider gitmez duş yapabilir, oturarak banyo yapması mikrop alması açısından sakıncalıdır.

-Epizyotomisi varsa, hekimin vereceği antiseptik solusyonla tuvalette önden arkaya doğru temizlik yapılmalıdır.

-Epizyotomi varsa ; çömelmek, ıkınmak sakıncalıdır. 4-5 gün epizyotomi üzerine oturmamalıdır.

-Meme bakımını, emzirme süresince titizlikle yapmalıdır.

Doğumdan Sonra Cinsel İlişkiye Ne Zaman İzin Verilir?

Doğumdan 6 hafta sonra tüm genital organlar gebelik öncesi normal durumlarına dönerler. Bu nedenle cinsel ilişkiye, doğumdan 6 hafta sonra, hekim kontrolünü takiben izin verilir.

Hangi Koruma Yöntemleri Kullanılabilir ?

İki gebelik arasındaki ideal süre 2 yıldır. Bu nedenle doğumdan hemen sonra bir korunma yöntemi seçip, uygulanmalıdır.

1. Bebeği emzirmeyi düşünen anne eğer, hap ile korunmak istiyorsa, doğumdan bir hafta sonra sütü kesmeyen ve bebeğe zarar vermeyen mini hapları kullanmaya başlayabilir. Her gün aynı saatte bir tane alır (ancak, bu haplar, halen ülkemizde bulunmamaktadır).

2. Herhangi bir nedenle anne bebeğini emzirmiyorsa, normal korunma haplarına doğumdan 15 gün sonra başlayabilir. Bu hapları da her gün aynı saatte almak gerekir.

3. Rahim içi araçlarla korunmak isteyenler, normal doğumdan 6 hafta sonra, sezaryenden 2 ay sonra hekim kontrolünü takiben rahim içi araçlar taktırabilirler. Adet görmek şart değildir.

4. Bir daha gebelik istemeyen kadın doğumdan 48 saat sonra veya 6 hafta sonra tüplerini bağlatabilir. Tüpler; ufak bir cerrahi girişimle bağlanır. Tüplerin bağlanması; sadece ovum ile spermiumun karşılaşmasını önler. Eşlerin cinsel yaşamını etkilemez. Adet düzenini bozmaz. Erken menopoza neden olmaz. En etkili korunma yöntemidir.

5. Emziren kadınlar için 3 aylık enjeksiyon yöntemi, gebelikten korunmada doktor kontrolünde kullanılabilir. Doğumdan 6 hafta sonra adetli olsun yada olmasın yaptırabilirler.

6. Doğumdan 6 hafta sonra deri altı implantı uygulanabilir.

7. Vazektomi: Erkekte tohum kanallarının bağlanarak erkeğin üreme sıvısında tohum olmamasını sağlayan bir işlemdir. Artık hiç çocuk sahibi olmak istemeyenlere uygun bir yöntemdir.

8.Diğer yöntemler; vajene konan fitiller, kılıf, dışarı boşalma vs. etkili korunma yöntemleri değildir. Bu yöntemlerle korunanların gebe kalma şansı çok yüksektir.

Emziren Kadın Gebe Kalabilir mi?

Eğer düzenli emzirmiyorsa gebe kalabilir. Düzenli emziren ve adet görmeyen kadında, 6 aydan sonra gebe kalma şansı çok yüksektir. Bu nedenle doğumdan hemen sonra bir korunma yöntemi seçip, uygulanmalıdır.

Bebek Beslenmesi ve Bakımı

Anne sütü:

Doğum sonrası ilk 6 ay yalnızca anne sütü verilmelidir. Anne sütü verirken suya bile gerek yoktur. Kesinlikle şekerli su ve pirinç unu da verilmemelidir. Anne sütü mükemmel bir besindir ve bebeğin büyüme- gelişmesi için tek başına yeterlidir. Verilen her ek gıda (su bile olsa) bebeğe tokluk hissi verecek ve emmeyi azaltmasına neden olacaktır. Ayrıca hastalanma riskini artıracaktır. Anne sütü içeriğindeki anti-mikrobiyal maddeler ve immünoglobulinlerle bebeği ilk aylarda enfeksiyonlara karşı korur. Dört aydan önce çocuğun ek gıdaları çiğnemek için dişleri henüz yoktur ve sindirime yardımcı olacak tükürük salgısı ve enzimleri de görece yetersizdir. Ek gıdaların erken alınması sindirim bozukluğuna neden olabilir.

Çocuğun tartı alımı yeterli ise ek gıdalara 6 aylıkta başlanır. Mümkünse çocuğa en az 12 ay hiç inek sütü verilmemelidir. İnek sütü bir insan yavrusunun ihtiyacından fazla protein ve mineral içerir. Bu da bebeğin böbreklerinde yük oluşturur. Formül sütler, bileşimleri anne sütününkine benzeyecek şekilde değiştirilmiş sütlerdir ve inek sütü ile olan yüklenmeye neden olmazlar. Ancak inek sütünün çocuklarda nadiren görülebilen ciddi alerjik reaksiyonları formül sütlerle de görülebilir.

D vitamini ve flor: anne sütü diğer vitaminlerden zengin olmasına rağmen bebeğin günlük ihtiyacını karşılayacak kadar D vitamini içermediğinden, bebeğe ilk aydan sonra D vitamini başlanır ve 2 yaşına kadar devam edilmelidir. Altı aylıktan sonra diş çürümesini engellemek amacıyla diş macunu kullanana kadar bebeğe flor verilebilir.

Anne ve baba açısından anne sütünün önemi:

Ucuzdur, kullanımı kolaydır. Anne-bebek bağının kurulmasına yardımcı olur. Bebek emdikçe annede oksitosin hormonu salgılanır (oksitosin refleksi). Bu hormon aynı zamanda rahimin kasılmasına ve küçülmesine neden olur. Bu şekilde emzirme, doğum sonu kanamayı azaltır ve anne rahminin eski halini almasını kolaylaştırır. Meme kistlerini ve yumurtalık kanserinin bazı türlerini önler.Anne daha çabuk eski formuna döner. Anneyi kansızlıktan korur. Emzirdikten sonra mutluluk hormonu salgılandığından annenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar.

Emzirme tekniği:

Anne gevşek ve rahat olmalı, oturmalı, mümkünse sırtını bir yere yaslamalı, ayaklarının altına ve bebekle dizi arasına bir destek koymalıdır.bebeğin vücudu anneye yakın ve paralel, vücudu memeye dönük ve başı ile aynı düzlemde, çenesi memeye gömülü olmalıdır. Memenin kahverengi kısmının çoğu bebeğin ağzına yerleştirilir. Alt dudak dışa doğru kıvrılırken yanaklar şişer. Bebek anne kucağında yarı oturur pozisyonda ve başı dik olmalıdır.

Emzirirken göğüste tıkanma, süt birikmesi, meme ucu yaraları, mantar enfeksiyonu gibi sorunlar ortaya çıkabilir.

Bunun için dikkat edilmesi gerekenler:

Doğumdan sonra 30 dakika içinde emzirmeye başlamak, bebeğin memeye iyi yerleşmesini sağlamak, sık sık emzirmek, eğer bebek ememiyorsa, ilk başta sütün sağılması, daha sonra bebeğin emzirilmesi gerekir. Sıcak kompres, memeye hafifçe masaj, meme ve meme başı derisini uyarma süt akmasını ve salgılanmasını artıracaktır. Anne dar giysiler giymemeli, emzirirken makaslama yapmamalı ve yüzüstü yatmamalıdır. Meme temizliğinde sabun ve karbonatlı su kullanılmamalıdır. Her gün duş alması önerilir.

Temiz koşullarda sağılmış süt oda sıcaklığında 6-8 saat, buzdolabında 24 saat, derin dondurucuda 6 ay özelliğini yitirmeden saklanabilir. Bu süt daha sonra sıcak su içine oturtularak ılıtılıp bebeğe verilebilir. Kesinlikle biberon ve emzik kullanılmamalıdır.

Bebeğin Bakımı

Bebeğe her temastan önce eller yıkanmalıdır. Bebeğin göbeği düşene kadar alkolle günde iki kez pansuman yapılmalıdır.

Göbek düşene kadar bebeğe banyo yaptırılmamalıdır. Bebeğin çamaşırları pamuklu olmalıdır. Yeni alınan giysileri yıkanmadan giydirilmemelidir ve sabun tozu ile yıkanmalı, çok iyi durulanmalıdır.

Pişik oluşmaması için bebeğin altı ıslak tutulmamalı, hiçbir zaman pudra kullanılmamalı, bezlendiği sürece yağlı krem kullanılmalıdır.

Bebek kesinlikle kundaklanmamalıdır.

Özellikle kız bebeklerin altı önden arkaya doğru temizlenmelidir.

Beslenme sonrası bebek sırt üstü değil, sağ yana yatırılmalıdır ve sürekli pozisyonu değiştirilmelidir.

Bebek, doğumdan sonra ilk altı ay; ayda bir kez, daha sonra üç ayda bir kontrole götürülmelidir.

Sağlıklı bir bebek, beşinci ayında doğum kilosunun iki katı, bir yaşında üç katı olmalıdır.

Bebek günde beş kez idrar, bir kez kaka ise doyuyor demektir. Anne sütü alan bebeğin günde 5-6 kez kaka yapıyor olması normal sayılır.

Bebeğin yıkandığı odanın sıcaklığı 26-28C , suyun sıcaklığı 34-36C olmalıdır. Bebeğin önce gövdesi sonra başı yıkanmalıdır.

 

AŞILAR

Temel aşılama programında yer alan Sağlık Bakanlığının sağladığı ücretsiz aşılar mutlaka yaptırılmalıdır. Bu programda henüz yeri olmayan yeni çıkan aşılar ise doktorların/ sağlık kuruluşlarının önerdiği şekilde yaptırılabilir.

Yaş

BCG

DTB

POLİO

KIZAMIK

HEPATİT B

8

Haftalık

BCG

DTB

OPV

12

Haftalık

DTB

OPV

HBV

16

Haftalık

DTB

OPV

HBV

9

Aylık

Kızamık

HBV

16-24.

Aylar

DTB

OPV

İlkokul 1.

Sınıf

BCG*

DT

Kızamık

İlkokul 5.

Sınıf

T

Lise 1.

Sınıf

T

* Eğer aşı sıkarı yoksa PPD sonucuna göre, varsa kontrole gerek duyulmaksızın yapılabilir.

Diğer aşılar:

Hib (H. influenza): 2., 3. ve 4. aylarda birer doz

MMR (kızamık, kızamıkçık, kabakulak): 12.-14. aylar arasında bir doz, 4-6 yaş arası rapel(aşının tekrarı).

HAV (hepatit A): 24. ayda bir doz, 6 ay sonra rapel

Varisella (Su çiçeği): 12.-18. aylar arasında bir doz, 12-14 yaş arası rapel

Mutlu ve sağlıklı bir gebelik dileriz.

Down Sendromu

Down Sendromu nedir?

Down Sendromu (Mongol bebek, Trizomi 21), insanlarda en sık görülen kromozom anomalisi şeklidir. Dünyada doğan bebeklerin yaklaşık 600-700 de biri Down Sendrom’lu olarak doğmaktadır. Down Sendromu, zeka geriliği ve çeşitli nedenlerle erken yaşlarda ölümle sonuçlanması nedeni ile önemli ailesel ve toplumsal sorunlardan biridir.

Down Sendromu neden oluşur?

Normal insan hücrelerinde 46 kromozom vardır. Bunların 22 çifti otozomal denilen ve yapısal özellikleri belirleyen genleri içeren kromozomlar, 1 çifti ise cinsiyeti belirleyen kromozomlardır. Tıbben numaralandırılmış olan bu kromozomlardan 21. kromozomun 2 adet yerine 3 adet olması halinde Trizomi 21 denilen Down Sendromu tablosu ortaya çıkar.

Kadında yumurta hücrelerinin bölünmesi sırasında kromozomlar 23 tek olarak ayrılırlar. Yani bölünme sırasında, 1 hücreden 2 hücre oluşurken, bu hücreler 46 kromozomun yarısını, yani 23’er tanesini alırlar. İşte bu bölünme sırasında 21. kromozomda ayrılma olmazsa bölünenik hücreden birinde 21. kromozom yoktur, diğerinde ise 2 adet vardır. Sonuçta, sperm hücresi 21.kromozomun çift olduğu hücreyi döllerse ve gebelik gelişirse Trizomi 21 durumu ortaya çıkar.

Trizomi 21 özelliğinde olan döllenmiş hücrelerin yarısından fazlası daha ileri aşamalar gidemez ve gebelik düşükle sonuçlanırken, geri kalanlarda gebelik devam eder ve bebekte hastalık tablosuna neden olurlar.

Down Sendromlu bebekler nasıl anlaşılır?

Down Sendromlu bebekler doğduklarında tipik bir yüz görünümleri vardır. Baş nisbeten küçüktür, kafanın arka kısmı yassıdır. Ense kısa, geniş, derisi gevşek ve boğumludur. Burun kökü yassıdır, kulaklar aşağıdadır. Dil ağıza göre büyük ve dışarı taşkındır. Parmaklar kısa ve künttür. Avuç içlerinde enine çizgi vardır. Serçe parmak kısa ve içeri kıvrıktır. Kalp ve sindirim sistemi hastalıkları sıktır. Kalpte delik veya büyük damar hastalıkları görülebilir. Yenidoğan veya çocukluk çağında kan kanserine yakalanma olasılığı artmıştır. En önemli özellik, zeka düzeyinin (IQ) düşük, ortalama 50-60 civarında olmasıdır.

Kimler Down Sendromlu bebek doğurma riskindedirler?

Anne yaşının ileri olması durumunda risk artmakla birlikte, hastalık her yaştaki gebelerde görülebilir (Şekil 1). Özellikle Trizomi 21 olgularının % 80’i 35 yaştan önceki gebeliklerde görülmektedir. Bu nedenle tüm gebelikler yaşa bakılmaksızın tarama testleri ile kontrolden geçirilmelidir. En sık kullanılan testler: 3. ayda NT (Nukhal kalınlık), 4. ayda Üçlü Test’tir.

Aşağıdaki durumlarda Down Sendromu görülme riski yüksek olduğundan, Amniosentez (bebeğin su kesesinden sıvı alınması) veya Kordosentez (bebeğin göbek kordonundan kan alınması) işlemi yapılmalıdır:

1. İleri anne yaşı

2. NT ölçümünün yüksek olması

3. İlk trimester tarama testinde yüksek risk

4. Üçlü testte yüksek risk saptanması

5. Ultrason’da Down Sendromu düşündürecek bulgularıın olması

6. Daha önce Down Sendromlu bebek doğurmuş olmak

7. Aile bireylerinde Down Sendromlu birey olması

8. Tekrarlayan ölü doğum veya düşüklerin olması

Ultrason muayenesinde Down Sendromu düşündüren bulgular nelerdir?

Ense katlantısı kalınlığında artış

Burun kemiğinin olmamaması veya az gelişmiş olması

Kol veya bacak kemiğinin çok kısa olması

Barsaklarda normalden daha yoğun görünüm

Böbreklerde hafif derecede sıvı toplanması

Kalpte yapısal anomali

Renkli Doppler ultrasonda Triküsbit yetmezlik

DOWN SENDROMLU BEBEKLERİN ANCAK YARISINDA ULTRASON BULGULARI OLDUĞU, BUNLARIN BÜYÜK KISMININ NORMALDEN HAFİF SAPMALAR OLDUĞU, DİĞER YARISINDA HİÇBİR BULGU OLMADIĞI UNUTULMAMALIDIR

Bebekte Down Sendromu saptandığında ne yapılabilir?

CVS, amniosentez veya kordosentez sonucuna göre bebeklerinin Down Sendromlu olduğunu anlayan aile, gebeliğin devamına veya sonlandırılmasına karar vermekte serbesttir. Gebeliğin sonlandırılması istenecekse bunun anne ve babanın rızası ile ve gebeliğin 22. haftasından önce olması gereklidir.
Diğer Kromozomal anomalilerin saptanması

Amniosentez veya kordosentez sonucunda diğer kromozomal anomaliler de saptanabilir. En sıklıkla 13., 18., kromozomlarda fazlalıklar, cinsiyet kromozomu eksikliği (45X), cinsiyet kromozomu fazlalığı (47 XXX, XXY, XYY) görülmektedir. Bu bebeklerin canlı doğması veya normal yaşam sürmeleri hemen hemen imkansızdır. Bu nedenle, aile detaylı bilgileri hekimden elde ettikten sonra gebeliğin sonlandırılmasını isteyebilir.

Amniosentez

Amniosentez anne karnında (prenatal) tanı amaçlı, ideal olarak gebeliğin 16-20.haftaları arasında yapılabilen, fetusun (bebeğin) anne karnında içinde bulunduğu sıvıdan Ultrason eşliğinde ince bir iğne yardımı ile girilerek örnek alınması işlemidir. Bu işlem;

1-Yüksek riskli ikili, üçlü ve dörtlü tarama testi sonucunda kesin tanı amacına yönelik olarak,

2-İleri yaş gebeliklerinde

3-Ailede bilinen genetik geçişli hastalık varlığında

4-Daha önce Down sendromlu bebeği olan gebelerde

5-Gebelikte bazı enfeksiyonların aktif belirteçlerinin (toksoplazmosis gibi) pozitif olması durumunda aktif enfeksiyon ve fetusun (bebeğin) etkilenme durumunu netleştirmek için,

6- Bazen bebeğin suyunun fazla olduğu durumlarda (polihidramnios) basıncı azaltmak amacıyla sıvı boşaltmak için (bu endikasyonla daha ileri haftalarda da yapılabilir) gibi nedenlerle yapılabilir.

Bu işlem Ultrason eşliğinde yapıldığından ve görerek girildiğinden iğnenin bebeğe zarar vermesi söz konusu olmamaktadır. Ancak yine de invaziv(girişimsel) bir işlem olduğundan gebeliğin kaybına (düşüğe) sebep olabilmektedir. Ehil ellerde amniosentezin düşüğe sebep olma riski 250-300’de 1 dir.

Burada Ultrason cihazının görüntü kalitesi,uygulama esnasında hijyen-antisepsiye uyulması, ve en önemlisi hekimin bu konudaki deneyimi oldukça önemlidir.

Genetik tanı amaçlı olarak alınan amnion sıvısından moleküler genetik yöntemler olan QF-PCR ve FISH yöntemleri ile %95-99 doğrulukla birkaç gün içinde sonuç alabilmek mümkün olmaktadır. Ancak 3 hafta süren hücre kültürü sonrasında yapılan SİTOGENETİK İNCELEME daha güvenli sonuç verdiğinden mutlaka yapılması önerilir.

4 Boyutlu Ultrason

4 boyutlu ultrason bir teknoloji mucizes idir. Bu cihazla bebeğin anne karnında gerçek ve eş zamanlı hareketlerini izlemek mümkündür. Bu cihazla bebeğinizi gerçek şeklinde görüntüleyip, bu görüntüleri CD’ye aktarmak mümkündür.

3 boyutlu ultrasonda alınan görüntünün, 3 boyutlu şekilde görünür hale gelmesi 10-15 dakika zaman gerektiriyordu. Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler bu süreyi çok kısalttı ve hareketler de görünür hale geldi ve bu da 4 boyutlu ultrason olarak adlandırıldı. Burada 4. boyut olarak tanımlanan zaman faktörüdür ve incelemenin eş zamanlı yapıldığını ifade etmektedir.

4 boyutlu ultrason cihazları iki boyutlu inceleme özelliğinin yanı sıra, renkli doppler ve 3 boyut özelliğini birlikte barındırırlar. Bu yüzden oldukça pahalı cihazlardır ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadece belirli merkez ve kurumlarda bulunmaktadır.

Esas olarak 3 veya 4 boyutlu ultrasonografi klasik 2 boyutlu ultrasonografi kullanımını gereksiz kılacak bir yöntem değildir. Ancak, klasik ultrasonografide saptanması güç olan veya deneyim isteyen bazı durumlarda avantaj sağlamaktadır. Özellikle bebeğin dış yapısının incelenmesinde avantajlıdır.

Örneğin, yarık damak ve dudak anomalilerinin saptanmasında, kol ve bacaklardaki bazı detay anomalilerin görülmesinde, nöral tüp defektlerinde 3 veya 4 boyutlu ultrasonografi daha detaylı bilgi verebilmekte ve incelemeyi kolaylaştırabilmektedir.

Buna karşılık, 2 boyutlu ultrasonografi bebeğin iç organlarını değerlendirmede 3 boyutlu ultrasonografiden üstündür.

4 boyutlu ultrasonografinin belki hayati gibi görünmese de aslında en önemli avantajlarından biri, anne ve baba adaylarının doğmamış bebeklerinin gerçek görünümünü görmeleri ile normalde doğumdan sonra kurulması beklenen duygusal bağların daha önceden oluşmasıdır. Gerçektenden de bebeğini ekranda gören annenin heyecandan ağladığına şahit olarak bunun doğruluğunu sık sık yaşıyoruz. Bebeklerini önceden gören anne adaylarının gebeliklerinin geri kalan kısmını daha rahat geçirdikleri de iddia edilmektedir.

Ultrasonda 4 boyutlu görüntü almak bazı koşulları gerektirir. Öncelikle incelemek istediğimiz kısmın önünde amniyon sıvısının yeterli olması gerekir. Bu nedenle, ara sıra bebeğin pozisyonundan ötürü istenen görüntü o an için alınmayabilir. Ancak, inceleme süresinin uzatılması veya nadiren olduğu gibi daha sonra tekrar yapılması ile bebeğin pozisyonunun değişme şansı arttığından istenen görüntüler elde edilebilir.

Görüntüleri ister basılı olarak ister CD’ye kaydedilmiş olarak alabilirsiniz. Hatta, video formatında CD’ye kaydedip bunları daha sonra seyretmek ve yakınlarınıza seyrettirmek de mümkündür.

4 boyutlu ultrasonun avantajları

4D Ultrason cihazları ile çok erken döneminde cinsiyet, yarık damak, yarık dudak, eksik parmak, beyin ve omurilikten kaynaklanan rahatsızlıkların erken tanısı konulabilmektedir.

Ense kalınlığı ölçümüyle görülen “mongolizm” (Down sendromu) 4D ultrason sayesinde 3. ayda taranabilmektedir.

Yine, dört boyutlu ultrasonlar ile çiftlerin ayrı bir mutluluk ve farklı bir heyecanla bekledikleri ikiz, üçüz bebeklerin gelişimi de daha net bir şekilde izlenebilmektedir.

4D ultrasonlar geleneksel iki boyutlu inceleme özelliğinin yanı sıra hem renkli doppler hem de 3. boyut özelliğini birlikte içermesi ile bebek heyecanına kapılan ailelere üçüncü aydan itibaren cinsiyeti öğrenme ve renkli fotoğraflarını alma fırsatı tanımaktadır.

Siyah beyaz ve 2 boyutlu ultrasona göre anne karnındaki bebeğin hem bir buçuk ay daha önce görüntülenmesine hem de net fotoğraf kalitesindeki renkli görüntüsünü elde etmeye olanak sağlayan 4 boyutlu (eş zamanlı) renkli ultrason, anne babaların hamileliğin 3. ayından itibaren bebeklerinin fotoğrafına kavuşmalarını sağlamaktadır.

Anne Sütü ve Emzirme

Yeni doğan bebeğin beslenmesini sağlamak üzere gebelik süresince hazırlanan meme bezleri faaliyete geçerek süt salgılanmasına başlar. Gebelik sırasında hormonların etkisiyle gelişen meme bezlerinden süt salgılanabilmesi için prolaktin hormonuna, salgılanan sütün kanallardan atılabilmesi için de oksitosin hormonuna ihtiyaç vardır. Doğum yapan kadında süt salgısı doğumu izleyen 24-72 saat içerisinde başlar. Süt salgısı başlamadan önce memelerde şişlik, lokal ısı artışı, sertleşme ve hafif ağrı görülür. Memeden ilk gelen süt bebeği enfeksiyonlara karşı koruyucu ve bağışıklık özelliği yüksek kolostrum denilen süttür. İnsan yeni doğanı tüm memelilerde kangurular hariç en zayıfı ve anneye en çok bağımlı olanıdır. Meme anneden herhangi aktif bir uyarı almadan 4. gebelik ayından itibaren süt vermeye tam olarak hazırdır. Meme başı duyu ve sinir uçları yönünden zengindir. Montgomeri bezleri denilen ter bezleri mevcuttur ve bunlar kıl kökü taşımazlar. Meme başı uyarımı prolaktin ve oksitosin hormonu salgılanmasında önemli rol oynar. İnsan sütü meme bezi salgısının içeriğinde değişkenlik gösteren bir salgıdır. Kolostrum denilen ilk gün sütü olgun sütten farklıdır. Süt içeriği gün içinde ve zaman geçtikçe değişiklik göstermektedir. Bu değişikliğin önemli bir kısmı bebeğin barsaklarının fizyolojik gelişimine yardımcı olmaktadır. Sütün içeriğindeki maddelerin çoğu birden çok role sahiptir. İnsan sütü 200’ den fazla maddenin katkısıyla oluşmaktadır, süt içeriğiyle ilgili sonuçlar verilirken süt içeriğinin emzirmenin evresi, günü, saati, beslenme süresi ne zaman örnekleme yapıldığı, annenin beslenmesi ve kişisel değişiklikler ve faktörlerden etkilenmektedir. Sütün pompayla ya da emzirirken alınması bile farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Süt pompalarının kullanılması sütün içeriğini etkilemektedir. Annenin diyetinin yeterli olmaması sütün içeriğinden çok miktarın azalmasıyla karşımıza çıkmaktadır. Sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde anne diyeti istenen vasıfta olmasa da tüm bebeklerin anne sütüyle beslenmesi tavsiye edilmektedir. Olgunlaşmış sütün %87’ si sudur. Dolayısıyla süt miktarını artıran en önemli faktörlerden birisi de annenin su tüketiminin düzeyidir. Anne sütüyle beslenen bebekler diğer besinlerle alınabilecek mikroorganizmalarla daha az karşılaşırlar. Anne sütünün enfeksiyon koruyucu özelliği oldukça önemlidir.

Emzirme; tüm dünyada bebeklerin beslenmesinde tercih edilen anne sütüdür. Özellikle yaşamın ilk 6 ayında anne sütü ideal bir besin kaynağıdır, daha sonraki 6 ay içinde ek besinlerle birlikte emzirmeye devam edilebilir. Emzirmenin daha uzun sürdürülmesi isteğe bağıdır. Son yüzyıldaki teknolojik gelişmeler anne sütüne oldukça yakın mamaların hazırlanmasına olanak tanımıştır. Çoğu annenin bu mamaların kullanımını uygun ve rahat bulması emziren anne sayısının tüm dünyada çok fazla azalmasına neden olmuştur. Gelişmemiş ülkelerde bu azalma bebek sağlığı açısından çok zararlı sonuçlar doğurmuştur. Son 15-20 yılda özellikle iyi eğitimli ailelerde emzirmeye yönelim artmıştır. Emzirmenin yararları son bilimsel çalışmalar ışığında daha iyi anlaşıldığı için gebelikte ve gebelik sonrası sağlık hizmeti verilirken emzirme konusunda eğitim ve yönlendirmeye son derece önem vermemiz gerekmektedir emzirme ve mamayla beslenmenin avantaj ve dezavantajları anneyle konuşulmalıdır. Günümüzde ailelerin küçülmesiyle çoğu evde eskiden olduğu gibi emzirme konusunda anneyi destekleyecek aile bireyleri bulunmamaktadır. Doğum sırasında ve doğumdan sonra annenin doğum yaptığı kuruluştan aldığı destek emzirme açısından belirleyici etki yapabilmektedir. Eğer yakın ve sıcak bir destek verilirse ve anneyi ilk günlerde emzirirken karşılaştığı sorunların çözümünde yeterli yardım yapılırsa anne emzirmekte başarılı olmakta ve evine emzirerek gitmektedir. Bir anne gebelik döneminde kendisini takip eden sağlık elemanlarının yardımı ve bilgilendirmesiyle emzirme konusunda kararını vermelidir. Anne gebeliği sırasında doğum ve doğum sonrası gelişmeler konusunda aydınlatılırsa kendini daha güvende hisseder.

Emzirmenin çok çeşitli yararları vardır. Bunlar; besleyici özellikleri türe spesifikliği yani anne sütü insan türünün spesifik ihtiyaçlarını karşılayan en önemli besindir. Bebeğin enfeksiyonlardan korunması, alerjiye karşı koruma, psikososyal eğitim, annede doğum sonrası iyileşmenin hızlanması, kendini iyi hissetmek, kemik erimesi riskinin azalması, yumurtalık kanseri riskinden koruyucu etki ve meme kanserinin azalmasıdır. Doğumdan sonra ne kadar erken emzirme sağlanırsa ilerde emzirme başarısı, emzirme süresi o kadar artar.

Emzirme teknikleri; Uzun yıllardır bilindiği gibi annesinin karnının üzerine konulan sağlıklı bebekler memeyi bulup emmeye başlayabilmektedir. Ama annenin doğru emzirme tekniklerini öğrenmesi hem emzirmenin uzun süreli olması hem de emzirmeye bağlı komplikasyonların daha az görülmesini sağlamaktadır.

Emzirme teknikleri üç bölümde ele alınabilir;1. bölüm meme başının bebeğin ağzına doğru verilme teknikleri, 2. bölüm emzirirken bebeğin doğru tutulma teknikleri, 3. bölüm ise emzirirken genel olarak ele alınması gereken kurallardır. Daha önce hiç emzirmemiş annelere ilk emzirme denemelerinde eğitici yardım verilmelidir. Daha önce emzirmiş olanlarsa gözlenerek hata varsa düzeltilmesine çalışılmalıdır.

Meme başının bebeğe verilmesinde meme başının areola denilen siyah kısmı tamamen bebeğin ağzında olmalıdır. Meme başının alt dudağın ortasına dokundurulması bebeğin ağzını açmasını sağlayabilmektedir. Yanlış teknikler meme başlarında ciddi anlamda yaralara sebep olmaktadır.

Bebeğin tutulması pozisyonları; beşik pozisyonu, yan yatma pozisyonu, ve futbol pozisyonu gibi pozisyonlardır. Emzirme işlemi rahat ve sakin bir ortamda yapılmalıdır. Bebeğin ısısının korunması çok önemlidir. Bazı anneler doğumdan hemen sonra doğumun etkisiyle titreme atağı geçirmektedir. Bu sırada annenin bebeğine yeterli sıcaklık veremeyeceği için ek yöntemlerle gerekli ısının sağlanması önemlidir. Anneyle bebeğin birlikteliği mümkün olduğunca erken başlamalıdır, zor doğumlar, sezaryen doğum, doğum sonrası komplikasyonlar ve preeklempsi durumlarında en kısa sürede birliktelik sağlanmalıdır. Doğum şekillerinden kaynaklanan sorunlar emmeyi geciktirip zorlaştırsa da anneye yeterli destek verilirse aşılamayacak engeller değildir. Annenin giysileri memeyi sıkıştırmayan ve emzirme sırasında memenin ele alınmasını engellemeyecek şekilde önü açılabilir olmalıdır. Bebeğin başı asla memeye doğru itilmemelidir. Bebek emerken uyursa anne bebeği uygun şekilde memeden ayırmalıdır. Uyku sırasında emme meme başı açısından sakıncalıdır. Anne bir süre bekledikten sonra bebeği uyandırıp tekrar memeyi vermelidir. Bebeği uyandırırken battaniyenin açılması ve nazik uyarılar verilmesi yeterli olur. Bebeğe ağrılı uyaran verilmemelidir. Bebek ilk memeyi boşaltana kadar emdikten sonra kucağa alınarak gazı çıkarılır ve uyanıksa ikinci meme verilir. Sonraki emzirmede ikinci verilen memeden başlanmalıdır. Emzirirken saat tutmak çok doğru değildir. Bebek meme başını ağzına doğru olarak alabilmişse ve emzirme sırasında ağrı duymuyorsa emzirme annenin ve bebeğin isteğine göre ayarlanabilir. Genellikle emzirme 15 dakika civarında sürer, bebek her iki memeyi 4’ er dakika emdiğinde alabileceği maksimum sütün yaklaşık % 85’ ini almış olur. Sık ve küçük emzirmeler süt salgısı, süt boşalması ve annenin strese girmeden emzirmeye alışması için başlangıçta tercih edilebilir. Gece bebek annesinin yanında değilse uyanık olduğunda emzirmek için annesinin yanına getirilmelidir. Emzirmenin 1,5 saatten çok yapılması yararlı olmaz. Emzirme kesilecekse bunun yavaş yapılması ve özellikle çalışan annelerde sabah ve akşam emzirmeye devam edilmesi ya da bebeğin aldığı diğer besinlerin miktarı arttıkça emzirmenin, bebeğin isteğine uygun olarak azaltılması anneye daha az rahatsızlık vermektedir.

Emzirme sorunları

Sütün baskılanması; Doğumdan sonra annelerin bir kısmında anne ya da bebek hastalığı, annenin emzirmek istememesi ya da bebek ölümlerinde süt akımını durdurmak gerekir. Doğumdan sonra kolostrum döneminin başlaması ile memede şişme ve ağrı başlamaktadır. Geçici bir süre devam eden bu olay azalarak kaybolmaktadır. Basit ağrı kesicilerin kullanılması, meme başının uyarılmasından kaçınılması, hafif sıkı bir sütyen kullanılması, meme üzerine buz uygulanması ya da çok sıkıntı olursa pompayla memelerin boşaltılması 1 hafta içerisinde süt üretiminin gerilemesini sağlamaktadır. Doğum sonrasında ilk 6 hafta içinde ani olarak süt verme kesilirse annede süt verme ateşi bulgusu ortaya çıkmaktadır. Genellikle 3-4 gün süren bu ateşi enfeksiyon ateşiyle karıştırmamak gerekir.

Süt vermede yetersizlik; Emziren annelerin % 15’ inde önceleri yeterli olan süt salgısında sıklıkla ilk 3 ay içinde azalma olmaktadır. Emme refleksinin yetersiz olması üretilen sütün yeterli boşalamaması sonucunu doğurur. Bu da süt üretimini azaltır. Süt üretimini artırmak için bir takım ilaçlar kullanılabilir.

Doğum sonrası meme şişliği; Doğumdan sonra 2-4 günlük dönemde sık rastlanan normal bir durumdur. Meme dokusunda ödem, süt birikmesi ve damarlarda tıkanıklık vardır. Memenin şişmesi meme başının kısalmasına neden olarak emmeyi zorlaştırır. Asıl durum sütün fazla yapılması değil boşaltılmasının zorlaşmasıdır. Gece ve gündüz düzenli emzirme meme şişliğini azaltır. Bebeği günde 8-12 kez emzirmeye dikkat etmek, gece de olsa emzirme arasındaki süreyi 5 saatten fazla geçirmemek önleyici faktörlerdir. Sıcak bir duş alınması ya da sıcak kompres uygulanması süt akışını artırır. Geleneksel olarak şiş meme üzerine uygulanan soğuk lahana yapraklarının şişliği azalttığı ve süt akışını artırdığı bilinmektedir.

Ağrılı meme başı; Meme başı ağrısının tedavisi meme şişliğinin düzeltilmesinden daha zordur. Doğum sonrası ilk haftada anneye emzirme desteğinin iyi yapılması bu sorunu azaltmaktadır. Emzirme tekniğine uyulmadığı takdirde bebek meme başını ve siyah bölgeyi tamamen ağzına alamadığından damaklarıyla emmeye çalışarak meme başını ezmekte ve meme başında çatlaklara ve ağrıya neden olmaktadır. Ağrılı ve çatlaklar oluşmuş meme başına iyi bir bakım yapılmalıdır. Emzirdikten sonra meme başı süt artıklarından temizlenip meme başı üzerine epitelizasyonu artırıcı kremler sürülerek kağıttan yapılmış meme pedleri konularak giysilere sürülmesi önlenmelidir. Emzirmeden önce meme başı tekrar temizlenip en az ağrılı olan memeden başlanarak emzirme yapılmalıdır.

Süt kanallarının tıkanması ve ağrılı meme kitleleri; Yeterli emzirememe nedeniyle gördüğümüz sorundur. Annenin yan tarafına yatarak uyuması süt kanallarının tıkanmasını azaltmaktadır. İçeri çekik meme başı genellikle gebelik sırasında tespit edilir ancak gebelik sırasında meme başını düzeltici işlemler meme başı uyarısı ile doğumun erken başlamasına neden olabilir. Ancak doğumdan sonra elektrikli meme pompasıyla meme başının normale dönmesine çalışılabilir ya da meme başı aplikatörleri kullanılabilir.

Doğum sonrası mastit (meme enfeksiyonu); Meme enfeksiyonuna çoğunlukla bebeğin ağız florasındaki mikroplar neden olmaktadır. Süt iyi bir kültür ortamı olduğu için süt birikmesi enfeksiyon oluşumda önemli bir faktördür. Mastitte yatak istirahati, sıvı alımının artırılması ve meme başı çatlağı varsa tedavisi gerekir. Enfekte meme üzerine buz paketleri ya da sıcak kompresler konulabilir, hastaya ağrı kesici verilebilir, rahat bir sütyen giymesi tavsiye edilebilir. Bebeğe zarar vermeyecek antibiyotikler kullanılmalıdır. Ciddi ilerlemiş apselerde cerrahi yaklaşım gereklidir. Apse boşaltıldıktan sonra bebek emzirilmeye devam edilebilir.

Anne sütüyle bebeğe enfeksiyon geçişi; Bir enfeksiyonun anne sütüyle bebeğe geçmesinden bahsetmek için enfeksiyonun diğer yollarla anneden bebeğe geçmediğini, anne sütünde ve bebekte enfeksiyon ajanının olduğunu ya da bebekte hastalığın klinik bulgularının bulunduğunu göstermek gerekir. Ayrıca enfeksiyon yapan mikrobun doğum öncesi ya da doğum sırasında bulaşmış olacağın da düşünülmelidir. Anne Hepatit B virüsü taşıyıcısı ise doğumdan sonra bebeğe enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak için aşı ve koruyucu bir immünglobulin yapılmalıdır. Akut Hepatit A ve B varlığında emzirme kesilmelidir. Hepatit C varlığında da bebek emzirilmemelidir. HIV yani AIDS virüsü varlığında da emzirmenin kesilmesi faydalı olur. Süt verme döneminde ilaç kullanılmaz, ancak süt verme sırasında anne çeşitli hastalıklar nedeniyle ilaç kullanmak durumunda kalabilir. Böyle bir ilaç tedavisi bebeği iki şekilde etkiler. Birincisi kullanılan ilaç anne sütünü azaltabilir, ikincisi de kullanılan ilaç anne sütüyle bebeğe geçerek bebekte zararlı etkilere yol açabilir. Bu nedenle emziren annelerde de aynen hamilelerde olduğu gibi ilaçların bebeği etkileyebileceği mutlaka gözetilmelidir.

Gebelikte Egzersiz

Son yıllarda kadınların çeşitli egzersiz programlarına olan ilgilerinin giderek artması bu aktivitelerin gebelikte de sürdürülmesine hatta özellikle bu dönemde estetik kaygılarla egzersiz yapma isteğine yol açmıştır. Fiziksel yönden aktif olan kadınların daha kolay doğum yaptıklarına dair kanıtlar çok eskilere dayanmaktadır. Gebelikte güvenli egzersiz sınırları nedir, ne tip egzersiz yapılmalıdır, egzersiz şiddeti ne olmalıdır, egzersizin anne ve bebekteki etkileri nelerdir, egzersiz doğumu kolaylaştırır mı ve doğum sonuçlarını nasıl etkiler?

Gebelikte egzersizle ilgili çalışmalar sayıca az olup sonuçlar genellikle çelişkilidir. Bununla birlikte güvenlik sınırlarına dikkate edilerek yapılan orta düzeyde egzersiz kalp-damar kondüsyonunu sağlamakta ve gebelikte oluşabilecek kas-iskelet sistemine ait sorunları en aza indirgemektedir.

Gebelikte Egzersizin Amaçları ve Kapsamı

Gebelikte gerek fiziksel, gerekse ruhsal sağlığın korunabilmesi için kontrollü bir egzersiz programı oldukça yararlıdır. Egzersiz yapmak isteyen kadınların doğum ekibiyle işbirliği içinde olmaları esastır. Düzenli yapılan egzersiz faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz; Fiziksel kondüsyonun korunmasını sağlar, duruş bozukluklarını önler, dolaşım ve sindirim işlevlerini düzenler, doğum için gereken kas aktivitesini destekler, annenin kilo kontrolünü sağlar, doğum sonrası iyileşmeyi hızlandırır. Gebelikte olan değişiklikler göz önüne alınarak hazırlanacak egzersiz programı ve doğuma hazırlık eğitimi kapsamı genel olarak şöyle olmalıdır; Düzgün bir duruş eğitimi, uygun vücut mekaniklerinin öğretilmesi, doğum sonrası çocuk bakımı için kolların kuvvetlendirilmesi, artan vücut ağırlığının taşınması için bacakların kuvvetlendirilmesi, ödem, varisler ve krampları önlemek için egzersiz ve eğitimler, pelvik taban kas kontrolü için egzersiz ve eğitimler karın kaslarının kuvvetlendirilmesi, kalp-damar sisteminin korunması için aerobik egzersiz programı, doğumda kullanılacak kasların kuvvetlendirilmesi, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi, solunum tekniklerinin öğretilmesi, doğum sonrası egzersiz programlarının belirlenmesidir.

Egzersizin sakıncalı olduğu bazı durumlar vardır; kalp hastalığı ve ciddi akciğer hastalığı olan gebelerin egzersiz yapabilmeleri için kontrolden geçmeleri gerekmektedir. Gebelikte egzersizin kesinlikle yapılmaması gereken durumlar şunlardır; vajinal kanama, gebeliğe bağlı hipertansiyon, erken doğum öyküsü, anne karnında gelişme geriliği, rahim ağzı yetmezliği, plasentanın önde geldiği plasenta previa ve suların erken gelmesi durumu.

Gebelikte egzersizin sınırları nelerdir; Gebelikte yapılan egzersizin hem anne adayı hem de bebekte yaratabileceği potansiyel tehlikelerin önlenmesi için yapılan aktivitenin tipi, şiddeti ve süresinin bilinçli bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Bunun yanı sıra gebelik yaşı da aktivite seçimi ve egzersizin dozunun ayarlanmasında bir ölçüdür. Gebelikte sürekli ve gereksiz eforun olumsuz etkileri şunlardır; Gebelikte sürekli ve şiddetli eforun negatif etkileri hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda gösterilmektedir. Bu etkiler anne karnında gelişim geriliği, bebekte anomaliler, santral sinir sistemi anomalileri, nöral tüp defektleri ve erken doğumdur.

Gebelikte İlaç Kullanımı

Gebelik boyunca gerekli durumlarda ilaç kullanımı mümkündür. Ancak temel prensip, gerekli olduğu bilinen folik asit, kalsiyum ve demir gibi desteklerin dışında mümkün olduğunca ek ilaç kullanılmamasıdır. Çünkü kullanılan ilaçların bazı durumlarda yeni gelişmekte olan bebeğin organ taslakları üzerinde olumsuz etkileri olabilmektedir.
Doğumsal sakatlıkların yaklaşık olarak %2-4’ünün gebelikte kullanılan ilaçlara veya toksik maddelere maddelere bağlı olduğu düşünülmektedir. İlaç alındıktan sonra annenin kanına karışan ilaç etken maddesi,plasenta adı verilen ve bebeği beslemekle görevli organ aracılığıyla bebeğe geçebilmektedir. İlaçların bebek üzerindeki zararlı etkileri alınan ilaç tipi, dozu ve bebeğin gelişimsel dönemi ile ilgilidir.
İlaç gebeliğin çok erken bir döneminde alınmışsa yani embriyo oluştuktan sonraki 15-18 gün içinde alındıysa”hep ya da hiç”kuralı geçerlidir. Yani aslında bu dönem kabaca adet gecikmesi olmadan önceki dönemi. diğer bir deyişle bu dönemde alınan maddenin eğer embriyoya zararlı bir etkisi olursa embriyo ölür ve gebelik sona erer. Bu dönemde etkilenmeye bağlı olarak sakatlık oluşma ihtimali olmaz.
Bebeğin ilaçlar ve toksik maddeler açısından en hassas olduğu dönem gebelik oluştuktan sonraki 17-90 gün arasıdır. Bu dönem kabaca adet gecikmesinden sonra başlar ve 12. haftaya kadar devam eder. Bu dönem bebeğin organ taslaklarının oluştuğu dönemdir. Gelişmekte olan organlar üzerine toksik etki yapabilen ilaçlar, bu dönemde kullanılırsa doğumsal sakatlıklara neden olabilirler.
11-12. haftadan sonra yani organ taslakları oluştuktan sonra kullanılan ilaçlar ayrıca önemli bir sakatlığa sebep olmasalar bile eğer zararlı iseler organların fonksiyonlarını bozarak bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilirler.
İlaçların gebelik üzerine olan zararlı etkilerini saptamak için hayvanlarda ve insanlarda deneysel çalışmalar yapılır. Bu çalışmalara dayanarak, gebeliğe etkileri açısından ilaçlar beş gruba ayrılmıştır.A grubu ilaçlar:insanlarda herhangi bir risk olmadığı saptanmış ilaçlardır.
B grubu ilaçlar:hayvan deneylerinde risk görülmemiştir, ancak insanlarda çalışma yapılmamış ilaçlar veya hayvan çalışmalarında risk saptanmış ancak insanlarda herhangi bir risk izlenmemiş ilaçlardır.
C grubu ilaçlar:ilaçla ilgili olarak hayvan ve insan çalışması yapılmamış veya hayvanlarda risk saptanmış ancak insan çalışması yapılmamış ilaçlardır.
D grubu ilaçlar:insan çalışmalarında riskli olduğu gösterilmiş, çok özel durumlar dışında gebelikte kullanılamayacak ilaçlardır.
X grubu ilaçlar:Gebelikte kesinlikle kullanılamayacak ilaçlar bu gruba girer.Gebelik boyunca eğer hekim tarafından herhangi bir nedenle bir ilaç kullanılması gerekiyorsa en fazla C kategorisine kadar olan ilaçlar tercih edilir.
Gebelikte en sık ilaç kullanımı gerektiren hastalıklar şunlardır.Solunum sistemi hastalıkları
Sindirim sistemi hastalıkları
İdrar yolları iltihaplanmaları
Vajinal akıntıları
Diabet (şeker Hastalığı)
Tansiyon YükselmeleriGebe kadının ilaç kullanımı konusunda dikkat etmesi gereken en önemli konu reçetesiz eş,dost, komşu ve akraba tavsiyesi ile ilaç kullanmamasıdır.
Gebelikte kullanılan ilaçların yan etkileri sadece gözle görülür anormallikler olarak tanımlanmıştır. Oysa ilaç ve diğer zararlı etkenlerin doğum sonrasında da insanı yaşamı boyunca organik, fonksiyonel ve ruhsal olarak etkileyebileceği de akıldan çıkmamalıdır.

Herhangi bir nedenle ilaç kullanması gereken gebelerin mutlaka öncesinde kendilerini takip eden hekime danışmaları gerekmektedir.
Diğer önemli bir konu da sadece gebelerin değil,herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmayan ve gebelik isteyen kadınların da adetlerinin ikinci yarısında gebe kalabileceklerini düşünerek bebeğe zarar verebilecek ilaçlardan kaçınmalarıdır.

 

İleri Yaş Gebeliği

Günümüzde kadınlar tarafından evlilik ve annelik yaşı sürekli olarak ileriye ertelenmektedir.  Bu ertelemenin nedenleri arasında öncelikle mesleki kariyerini sağlamlaştırmak, maddi güvenceyi sağlama kaygısı veya psikolojik olarak anneliğe hazır olmaya çalışmak sayılabilir.   Ayrıca yaşanan teknolojik gelişmelersonucu yardımcı üreme teknikleri(mikroenjeksiyon-tüp bebek) ile hamile kalan kadın sayısında büyük bir artış vardır.  Yıllarca hamile kalamamış pek çok kadın bu yolla gebe olmanın mutluluğunu yaşmaktadır. Bunun sonucu olarak da ileri yaş gebelikleri günümüzde daha çok görülmektedir.

Önemli olan konu ise, kadının, sağlıklı bir gebelik ve gebe kalma potansiyeli üzerine, yaşın etkili olduğunun farkında olmasıdır. Bir kadın için fizyolojik anlamda en uygun doğurganlık yaşı 20-30 yaşlar arasıdır.  Anne adaylarının 35 yaş ve üzeri olması durumuna İleri A nne Yaşı denir. Bu tip gebelikler riskli gebelikler grubundan kabul edilip daha yakından ve özel bir takip gerektirir.   Aslında 35 yaş sınırı, tamamen istatistiki verilerden yola çıkarak saptanmıştır. Yani 35 yaş ve üzerindeki gebeliklerde anne adayları, daha fazla komplikasyon riski ile karşı karşıyadır ve anne yaşı arttıkça risk artmaktadır.

Bu yaş elbette kesin bir sınır olmayıp, giderek artan bir risk artışını ifade etmektedir.
Öncelikle gebe kalabilme konusunu ele alırsak; yaşın ilerlemesi gebelik oluşması için kesin bir engel değildir fakat yaş ilerledikçe gebelik elde edilene değin geçen süre uzar. Otuz yaş altında herhangi bir ayda gebe kalabilme şansı % 20 iken, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca % 5 olarak bildirilmiştir.   Bir başka deyişle; 25 yaşındaki bir kadın genellikle birkaç ay içinde gebe kalabilirken, 35 yaşın üzerindeki normal kadınlarda bu süre 6 aydan daha uzun sürebilir. Düşük yapma riski de benzer şekilde yaşla birlikte artmaktadır.

Yaşlanan kadın ile birlikte “yumurta kalitesi” düşer, bu da sperm tarafından döllenme kabiliyetlerinin azalmasına neden olur. Bu yumurtaların döllenmesi durumunda genetik bozukluklar açısından daha fazla risk söz konusudur. Örneğin, Down Sendromu (21. kromozomun iki yerine üç tane olması, mongol bebek) yaşlı kadınların çocuklarında daha sık görülür.Yaş ilerledikçe gebelik elde edilmesini zorlaştıran nedenler;
Yumurtalıkların yaşlanması
Kız çocuklar doğduklarında yumurtalıklarında yaklaşık 400.000 adet yumurta bulunur. Doğumdan sonra yumurta üretimi olmaz ve kadının yaşı ilerledikçe yumurtalar da geriye dönüşsüz olarak azalır ve de yaşlanır.Döllenme oranında azalma
Yaş ilerledikçe yumurtanın sperm ile döllenebilme ve döllendikten sonra iyi kalitede bir embryo oluşturma şansı azalır. Elde edilen gebeliklerin düşükle sonlanma ihtimali de artar.

Rahim iç zarının döllenen yumurtayı tutma yeteneğinin azalması
İlerleyen yaş ile endometriumun (rahmin iç tabakasının) döllenen yumurtayı tutma yeteneğini azalır ve dolayısıyla gebelik şansı düşer

Endometriozis hastalığı ve myomların görülme sıklığının artması
yaş ilerledikçe karın içine kanamalar yaparak infertiliteye neden olan endometriozis hastalığı ve rahim içinde yer kaplayanmyomlar daha sık görülür.

Ayrıca kırk yaşına gelene kadar bir çok kadının başından doğurganlığını etkileyebilecek, kadınlık organları ile ilgili tüpleri tıkayabilen iltahaplar, dış gebelik, appendisit, endometriosis ya da değişik nedenlere bağlı cerrahi müdahalelergeçebilmektedir.   Ancak unutulmamalıdır ki üreme sağlığı açısından kadınların biyolojik yaşı kronolojik yaşından daha önemlidir. Bazen 45 yaşındaki bir kadın düzenli olarak yumurta üretirken çok daha genç olan bir kadın erken olarak menopoz dönemine girmiş olabilir.  Otuzbeş yaşın üzerindeki evli çiftler düzenli ilişki kurmalarına rağmen gebe kalamadıkları taktirde hekime başvurmak için altı aydan daha fazla beklememelidirler.

Elbette yaşlanma yalnızca kadınları etkilemez. Erkeklerde ise, kadınlardaki gibi bir menopoz olmamakla birlikte, seksüel fonksiyonlarda azalma ve gebelik oluşturma kabiliyetinde yaşlanma ile birlikte değişiklikler meydana gelir.   Sıklıkla yaşlanma ile birlikte erkeklik hormonu olan testosteron düzeylerinde hafif bir azalma meydana gelir ve bu cinsel isteğin (libidonun) azalmasına da neden olabilir.   Yine erkeklerde gösterilmiştir ki yaşlanma ile birlikte testisler de bir miktar küçülür ve yumuşar. Sperm şekli ve hareketliliği de yıllar içersinde az da olsa kötüleşme eğilimindedir.   Bu değişikliklere rağmen erkekler için çocuk sahibi olabileceği maksimum bir yaş sınırı yoktur.!

İleri yaştaki bir kadın gebe kalmaya karar verirse;
Öncelikle gebelik meydana geldiğinde oluşabilecek tıbbi problemler olup olmadığı araştırılmalıdır. Örneğin hipertansiyon ya da şeker hastalığı gibi durumlar gebelik sürecinde sıkıntı yaratabilir.
Gebe kalma potansiyelini değerlendirmek üzere adetin 2-4 günlerinde yapılan FSH ve östradiol (E2) ölçümleri ve ultrason ile yumurtalıkların görünümünün değerlendirilmesi önemli bilgiler sağlar.
İleri yaş grubundaki kadınların bilmeleri gereken önemli bir konu da genetik problemi bulunan bebek taşıma şanslarının genç yaştaki kadınlara göre daha fazla olduğudur.
Gebe kaldıklarında, amniosentez veya koryon villus örneklemesi gibi girişimlerle bu durumu ortaya koymak mümkündür.

Etkili tedaviye (aşılama ve tüp bebek gibi)rağmen sonuç alınamayan yaşlı infertil kadınlar için yurt dışındaki bazı merkezlerden genç kadın yumurtalarının satın alınması yani yumurta bağışı (donasyon) düşünülebilir. Ancak yasalarımız buna imkan vermediğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içersinde bu işlem yapılmamaktadır.   İleri anne yaşına sahip gebeler hamilelik süresince de pek çok sıkıntı ile baş etmek zorunda kalabilirler.

Örneğin gebelikte ciddi bir sorun olan tansiyon yükselmesi (hipertansiyon), gebelik şekeri, erken doğum, anne karnında bebek kaybı, peripartum kardiyomyopati (doğum öncesi ve sonrası dönemde gelişebilen kalp yetmezliği ), doğum sonrası kanamalar , plasental anormallikler, erken doğum, ölü doğum gibi istenmeyen olaylar da daha sık yaşanmaktadır.   Anne yaşının artmasıyla gebelikte diğer sistemik hastalıklar olma şansı da artmaktadır.

Ama tüm bunlar anne adayını korkutmamalıdır. Tecrübeli Hekimler tarafından dikkatli bir takip ve yerinde müdaheleler ile bu riskler minimal düzeye indirilebilir.!

Bebeği bekleyen riskler var mıdır?
İleri yaşta anne olmak sadece hamileler açısından değil bebekler açısından da risk taşıyabilir.   Daha önce de bahsedildiği gibi35 yaşın üzerinde oluşan gebeliklerde ortaya çıkan önemi sorunlardan birisi artmış kromozom anormalliği olasılığıdır. Bunlar arasında Down sendromu (mongolizm) önemli bir yer tutar.

Annede oluşan gebeliğe bağlı hastalıklar, gebeliğe bağlı hipertansiyon, şeker hastalığı ve plasental anormallikler nedeniyle bebeğin erken doğurtulduğu durumlarda bebek erken doğumdan kaynaklanan tehlikelere maruz kalmaktadır.”

Sonuç olarak bilinmelidir ki kadınlar açısından gebelik yaşı ertelendikçe kısırlık problemleri yaşanmakta, gebelik süreci zorlaşmakta, gebelik ve doğumun komplikasyonları artmaktadır.

İdrar Kaçırma Mini Sling Ameliyatı

Üriner inkontinans (idrar kaçırma) kadınlarda yaşam standardını bozan sosyal ve kişisel yaşamını konforunu etkileyen ciddi bir sorundur.

İdrar kaçırma şikayetinden çekindikleri için genellikle bayanlar hekime bahsetmez veya bu nedenle hekime başvurmayı ertelerler.

Üriner inkontinans görülme sıklığı % 29; ciddi üriner inkontinans sıklığı % 7 olarak bildirilmektedir.

Tipleri:

Stress Üriner İnkontinans: Egzersiz,koşma,öksürme,hapşırma gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda oluşan idrar kaçırma durumudur.

Urge Üriner İnkontinans: İdrar hissi gelir gelmez tuvalete yetişemeden istemsiz idrar kaçırma durumudur.Bu durum genellikle aşırı aktif mesane denilen mesanedeki kasların (Detrussor kas) düzensiz ve sık kasılması nedeniyle oluşmaktadır.

Mikst (Kombine) İnkontinans: Aynı hastada hem stress hem de urge inkontinansın birlikte olması durumudur.

Overflow (taşma) İnkontinansı: Mesane sinirlerinin harabiyeti (özellikle Diabetik hastalarda görülür) veya omurilik lezyonlarına bağlı olarak görülen, mesanenin kasılma ve idrarı boşaltma fonksiyonunda bozulması sonucu mesanenin taşması sonucu oluşan idrar kaçırma şeklidir.

Risk faktörleri:Obesite (şişmanlık),Yaş,Doğum sayısı,kronik kabızlık,sigara ve pelvik organlarda sarkmadır.Özellikle urge inkontinans açısından aile öyküsü.

Sezeryanla doğum önemli ancak tamamen koruyucu değildir.

TEDAVİDE;

Sigaranın bırakılması,kilo verilmesi önemlidir.

Ace inhibitörleri,alfa bloköeler,antikolinerjikler,diüretikler,lityum,sedatifler gibi Hipertansiyon ve psikiyatriye yönelik bazı ilaçlar urge inkontinansa sebep olabilir.Gözden geçirilmelidir.

Diabet varsa kontrol altına alınmalı ve kan şekeri düzenlenmelidir.

İdrar yolu enfeksiyonu varsa tedavi edilmelidir.

Günde 6-8 bardak su içilmelidir.

Mesane alışkanlıkları ve sıvı alımının düzenlenmesi önemlidir.

Urge inkontinansta daha çok medikal (ilaçla) tedavi ön plandadır.

Ayrıca pelvik taban kaslarını güçlendirici egzersizlerin (Kegel egzersizi gibi); menapozlu hastalarda vajinal atrofi için kullanılan estrojen preparatları faydalı olabilir.

STRESS ÜRİNER İNKONTİNANSIN TEDAVİSİNDE EN BAŞARILI YÖNTEM CERRAHİDİR.

Cerrahide çeşitli yöntemler karından açık veya laparoskopik yöntemle yapılan BURCH operasyonları,Vajinal yolla yapılan çeşitli Sling ve transvajinal tape uygulamaları gibi yöntemledir.(TVT-TOT vb)

Son yıllarda MİNİ-SLİNG denilen yöntem daha az girişimsel olduğundan oldukça revaçta olup sonuçları da oldukça başarılıdır.

BU yöntemde vajinada 2-3 cm lik bir kesi yapılarak üretra altında destek oluşturarak açıyı düzelten ve üretra hipermobilitesini azaltan özel bir mesh( yama yerleştirilmektedir).

Ameliyat sonrası ağrının az olması,hastanede uzun kalış süresi gerektirmemesi, uygulamanın yüksek etkinliği nedeniyle MİNİ-SLİNG bizim de kliniğimizde en çok tercih etiğimiz yöntemler arasındadır.

Normal Doğum mu, Sezeryan mı ?

Normal doğum mu, sezeryan mı ?
 ** Kadınlar normal doğumu mu yoksa sezaryeni mi tercih etmeli? Normal doğum yapmalarına engel bir durum yoksa normal doğumu.** Normal doğum, sezaryene göre daha mı iyi? 

Şöyle bir yanlış inanış var: Normal doğum anne için iyidir, sezaryen bebek için iyidir… Bu kabul edilemeyecek bir şey. Bazı koşullarda normal doğum anne için çok zararlıdır ve sezaryen yapılması gerekir. Ama koşullar iyiyse normal doğum anne için elbette iyidir. Normal doğumda annenin iyileşme süreci çok daha hızlıdır. Karın içine girilmesi gerekmediği için, buna bağlı bir takım komplikasyonlar ortaya çıkmaz. Hastanede kalış süreci kısadır. Anne hastaneden daha çabuk çıkar, normal işine ve normal hayatına daha çabuk döner. Bebek için ise, eğer her şey yolunda gidiyorsa, normal doğumda hiçbir problem yaşanmaz. Sezaryen ancak gerektiği taktirde yapılmalıdır.

** Türkiye’de sezaryen oranlarının pek çok batı ülkesine göre yüksek olduğu belirtiliyor.Türkiye’de doktorlar (veya hastaneler) normal doğum yaptırmak istemiyor mu?

Türkiye’de sezaryen oranı yükseliyor. Özel hastanelerde sezaryen oranı yüzde 100’e yakın. Devlet ve üniversite hastanelerinde de hayli yüksek bir oran söz konusu. Oysa gelişmiş Kuzey Amerika’da bu oran yüzde 23 civarında. Avrupa’da yaklaşık yüzde 15 ile 20 arasında. İrlanda’da ise bu oran yüzde 8. ülkemizdeki artışta iki faktör söz konusu: Hasta ve doktor. İyi eğitilmemiş, normal doğumun ne olduğunu bilmeyen, kulaktan dolma bazı bilgilerle hareket eden ve bir takım korkular edinmiş kadını, normal doğuma yönlendirmek zor oluyor. Çevresindeki arkadaşlarının neredeyse tamamının sezaryenle doğurduğunu, sezaryenin ne kadar kolay, ne kadar rahat’ olduğunu dinleyen kadın, koşullanmış olarak doktor karşısına çıkıyor. Doğru sanılan bir dizi yanlış da toplumda mit olarak yayılıyor; Normal doğumun ağrısı çekilir mi, normal doğum yaparsan her tarafın yırtılır, gelecekte organların sarkar, seks yapmaktan zevk almayacaksın’ gibi yanlış bilgilerle de hastalar giderek normal doğumdan uzaklaştırılıyorlar. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları da bu konuda dürüst davranmaları gerekmektedir.

** Normal doğumun avantajları – dezavantajları neler? 

Adı üstünde normal bir süreç olması, doğum bittiği an her şey bitmesi, komplikasyon görülme oranının çok düşük olması, doğum ağrılarının epidural anesteziyle giderilebilmesi, annenin iyileşme sürecinin çok daha hızlı olması, hastane de kalış süresinin kısalığı, annenin normal hayatına daha çabuk dönmesi normal doğumun avantajlarıdır. Dezavantajı olarak sayılabilecek organ sarkmaları ancak yüzde bir iki kadardır ve sezaryene kıyasla çok daha basit bir operasyonla düzeltilebilir.

** Sezaryenin avantajları – dezavantajları nelerdir? 

Operasyon gerektirmesi, az da olsa enfeksiyon ve kanama riski olması, kanama nedeniyle anneye kan verilmesi gerekebilmesi, doğuma kıyasla ağrıların daha uzun sürmesi, yara yerinin iyileşmesinin uzun zaman alması, gaz çıkartma sorunları, annenin normal hayatına geri dönmesinin bir hafta alması sezaryenin dezavantajları arasında sayılabilir. Avantajı normal doğumun mümkün olmadığı bazı durumlarda anne ve bebek için hayat kurtarıcı olabilmesidir.

** Normal doğum ve sezaryeni süre olarak karşılaştırabilir misiniz? 

Normal doğum süreci başlangıcından itibaren ortalama 10 saat civarında sürse de ağrılı olan kısmı son saatleridir ve epidural analjezi ile etkin şekilde giderilir. Bebeğin çıktığı doğumun ikinci evresinin 15 – 30 dakika arasında sonlanması gerekir. Sezaryen operasyonu da yaklaşık olarak 30 dakika ila bir saat arasında sürer. Doğum sonrasını göz önüne aldığımızda normal doğum sonrası ağrılar ve nekahet dönemi hemen sonlanırken sezaryen sonrası karın duvarındaki kesi nedeniyle daha uzun süre ağrı olur ve günlük hayat dönme süresi daha uzun süredir.

** Sezaryenle doğurmanın bebeğe yansıması nasıl olur?

Sezaryen yapılmasını gerektiren bir durum yoksa sezaryenin bebeğe ilave bir faydası olduğu söylenemez, hatta yeni doğanın geçici takipnesi dediğimiz anne karnındayken akciğerlerde biriken sıvının doğum kanalından geçerken atılmamış olması sebebiyle oluşan geçici hızlı solunum ihtiyacı sezaryenle doğan bebeklerde daha sık görülmektedir.

** Bir kadının normal doğum yapmasını engelleyen faktörler nelerdir?

Normal doğuma engel olan nedenler anne ya da bebeğe bağlı olabilir. Bebeğe bağlı olanları şöyle sıralayabiliriz: Bebeğin ters duruşu, makat pozisyonuyla gelmesi ya da yan yatıyor olması. Doğum ağrıları sırasında bebeğin kalp seslerinde bozulma olup, bebekte oksijensizlik belirtilerinin ortaya çıkması, bebeğin çok iri olup annenin doğum kanalından geçememesi. Anneye ait faktörlerse şunlar: Doğumsal kalça çıkığı nedeniyle deformitesi olan anneler, aktif herpes enfeksiyonu olanlar, AIDS gibi hastalıkları olanlar. Bir de plasentanın bebeğin çıkış yerine yerleşmiş olması, yani bebeğin çıkmasına engel yaratması gibi anne ve bebeğe ait olan engeller vardır. Bu durumlardan hiçbiri olmayan, gebeliği tamamen normal seyretmiş bir annede; bebek çok aşırı büyük değilse ve annenin doğum kanalı yeterliyse, normal doğum yapmanın hiçbir zararı yoktur.

** Normal doğum ve sezaryenin doğum sonrası kadına yansıması nasıldır? 

Doğum sonrası ağrılar açısından tabii ki normal doğum daha rahat. Çünkü, doğum bittiği anda, hemen hemen her şey bitiyor. Sezaryende ise yara yerinin iyileşmesi süreci söz konusu. Birkaç gün sürebilen gaz çıkartma sorunları var. Tabii şunu da söylemek gerekir, bugün özellikle ameliyathane ve anestezi koşullarının eskiye göre gelişmiş olması, sezaryenlerde de hastaların çok daha rahat olmasını sağlıyor. Hastalar çok çabuk iyileşiyorlar. Normal doğum sonrası da sezeryan sonrası da doğumdan 2 gün sonrasında hastalar taburcu olabilmektedirler. Hastaların pek çoğu birinci hafta sonuna doğru normal hayatlarına geri dönebiliyorlar. Yine de sezaryenin, normal doğuma oranla taşıdığı enfeksiyon ve kanama riskini dikkate almak gerekir.

Doğum, kadının anatomisini az da olsa bozabilen bir şey. Ama her kadında bir miktar değişiklikler yaratıyor. Göğüsleri bir miktar sarkıyor, karnı genişliyor, karın hiçbir zaman eski sertliğini almıyor. Ancak, bunlar olağan ve 100 normal doğum yapmış kadının, sadece 1-2’sinde ameliyata gerek olabilecek organ sarkmaları görülebiliyor. Normal doğumun sonucu olarak vajen, hiç doğum yapmamış bir kadına göre daha geniş olarak kalıyor. Rahim tamamen küçülür eski haline döner, ama vajen eskiye göre daha büyük kalacaktır. Ancak, doğum yapmış kadınların daha sonraki seksüel yaşamlarında seks yapmaktan daha az zevk aldıklarını gösteren hiçbir çalışma yoktur. Kaldı ki, eğer kadında vajen genişlemesi sorun yaratıyorsa, basit bir operasyonla düzeltilmesi de gayet kolaydır. Bütün bu bilgiler, dış genital organlarda sarkıklık endişesi ile vajinal doğumdan uzaklaşılmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.