Gebelikte Beslenme

1 –Kalori ve Ağırlık Artışı

Gebe bir kadın gebe olmayana göre günde yaklaşık fazladan 300 kaloriye ihtiyaç duyar. Bu da yaklaşık %15′lik bir artış yani 2300 kalori/gün’dür. Günlük kalori gereksinimindeki artış sadece %15 iken bazı maddelere olan ihtiyaçtaki artış 2 katına kadar çıkabilir. Bu durum fazla beslenmenin değil dengeli beslenmenin önemini ortaya koymaktadır.

Gebelikteki kalori tüketimi ilk 3 ayda en az düzeydeyken bu dönemden sonra hızlı bir artış gösterir. İkinci 3 ayda bu kaloriler başlıca plasenta ve embriyo gelişimini karşılarken son 3 ayda ise temel olarak bebeğin büyümesine harcanır. Normal sağlıklı bir kadında tüm gebelik boyunca önerilen kilo artışı 11-13 kg. Bu 11 kilonun 6 kilosu anneye, 5 kilosu ise bebeğe ve beraberindeki oluşumlara (plasenta, amniyon sıvısı) aittir.

2 – Karbonhidratlar

Vücudun kalori gereksinimi 3 temel enerji kaynağı olan proteinler, yağlar ve karbonhidratlardan sağlanır. Eğer karbonhidratlar yetersiz alınırsa vücudunuz enerji sağlamak için proteinleri ve yağları yakmaya başlar. Böyle bir durumda 2 sonuç ortaya çıkabilir. Birincisi bebeğinizin beyin ve sinir sitemi gelişimini sağlayacak yeterli protein olmaz, ikincisi ise ketonlar ortaya çıkar. Ketonlar yağ metabolizmasının ürünü olan asitlerdir ve bebeğin asit baz dengesini bozarak beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilirler. Bu nedenle hamilelikte karbonhidrattan fakir diyet önerilmez

Pirinç, un, bulgur biri kompleks karbonhidrat kaynakları anne için enerji kaynağı olmanın yanı sıra B grubu vitaminleri ve çinko, selenyum, krom, magnezyum gibi eser elementleri bol miktarda içerirler.

Karbonhidratlar fazla miktarda tüketildiğinde ise bebek açısından ekstra bir yarar sağlamadıkları gibi sadece anne adayının aşırı kilo almasına neden olurlar.Bu da zaten gebelikte artmakta olan insülin drencini daha da artırarak gebelik diabeti gelişimine zemin hazırlayabilir.

3 – Protein

Proteinler hücrelerin temel yapı taşlarıdırlar ve amino asit denilen yapılardan oluşurlar. Doğada toplam 20 çeşit amino asit vardır. Amino asitlerin bir kısmı vücutta diğer maddelerden üretilebilirken esansiyel amino asit adı verilen 8 tanesi vücutta üretilemez ve mutlaka besinler yolu ile dışarıdan alınmaları gerekir. Hayvansal proteinler bu 8 amino asidin tümünü de içerdiğinden çok önemlidirler.

Hamile kadınların günde 60-80 gram protein almaları önerilir.

Proteinin ana kaynağı hayvansal gıdalardır. Et, kümes hayvanları ve balık protein içerirler. Bunun yanı sıra süt ve süt ürünleri de hayvansal protein ihtiyacının karşılanmasında önemlidir.

4 – Süt ve süt ürünleri

Gebe bir kadın güçlü kemikler ve dişler için bebeğe gerekli olan kalsiyum ve diğer elementleri sağlamak maksadıyla en az 1-2 bardak süt içmelidir. Sütün pastörize olması önemlidir. Az yağlı sütler kilo alımı yönünden tercih edilebilir. Gaz ve hazımsızlık nedeni ile (laktoz intoleransı) süt içilemeyen durumlarda bunun yerine 1-2 kase yoğurt yenebilir. Kalsiyum alımının yetersiz olması durumunda dışarıdan verilecek ilaçlar ile destek sağlanabilir.

5 – Et, balık, kümes hayvanları, yumurta, kuru baklagiller

Bu gıdalar vitamin ve mineral yanında protein de sağlarlar. Gebe kadında ve bebeğinde doku gelişimi ve yeni doku oluşumu için protein şarttır. Bu tür gıdalardan zengin beslenmek faydalıdır. Etler iyi pişmiş olarak tüketilmeli çeşitli paraziter enfeksiyonlardan uzak kalmak için çiğ et tüketiminden kaçınılmalıdır.

6– Vitamin ve mineral desteği, demir ve folik asit

Dengeli ve doğru beslenen hamile bir kadında dışarıdan vitamin desteği zorunlu değildir. En iyisi vitamin ve mineralleri doğal gıdalar ile almaktır. Enfeksiyonlardan korunmak için meyve ve sebzelerin iyi yıkanmış olmasına özen gösterilmelidir. Doğru beslenildiği takdirde vitamin ve mineral desteğine gerek olmaz. Ancak demir ve folik asit bu durumun dışındadır.

Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için kilit öneme sahip olduğundan hamile kalmadan önce alınmaya başlanması gerekir. Gebelikteki artmış demir gereksinimi doğal yollardan karşılanamaz. Bu nedenle özellikle gebeliğin 2. yarısından sonra dışarıdan verilen demir ilaçları ile destek yapılır. Bizim toplumumuzda demir eksikliği anemisi çok sık görüldüğünden gebeliğin başında yapılan kan sayımında anemi saptanması durumunda gebeliğin en başından itibaren desteğe başlanabilir. Gebelikte demir kullanımının bir başka önemi de kansızlık olmasa dahi hem anne adayının hem de bebeğin demir depolarını yeterli şekilde doldurmak için gerekli olmasıdır.

7 – Tuz

Gebelikte özel bir tuz kısıtlaması şayet tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı gibi özel durumlar yoksa zorunlu değildir. Hamile bir kadın günde 2 gram tuz almalıdır. Yetersiz ya da aşırı tuz alımı anne adayının sıvı elektrolit dengesini olumsuz şekilde etkiler.Yine de özellikle aşırı tuz tüketiminden kaçınmak her sağlıklı insan gibi ödemin yoğun olduğu gebelik döneminde de uygun bir tutum gibi görünmektedir.

8– Vejetaryen Diyet

Sakıncalı olmakla birlikte belirli kurallara uyulmak kaydıyla gebelik sırasında vejetaryen diyete devam edilebilir. Ancak bu durumda doktor ve gerekirse diyetisyen yardımı ile besin düzenlemesine profesyonel destek sağlanması; et ve et ürünleri nedeniyle oluşabilecek besinsel açığı diğer bazı gıda ve vitaminlerle yerine koymak uygun bir yaklaşım olacaktır.

9-Su-sıvı

Gebelikte sıvı alımı çok önemlidir. Susama hissi olmasa dahi günde 8 bardak su alınmalıdır. Yeterli miktarda su alımı ile kandaki toksinler seyreltilmiş olur, gebelikte kabızlık sorunu azalır. Ayrıca su alımı, cildin esnekliğini koruması ve çatlakların oluşumunda azalmaya yardımcı olur.

10-Kahve-Çay

Gebelikte kafein alımı kısıtlanmalıdır.Günde 1 fincan kahve ya da nescafe tüketilebilir. Fazlası rahim kasılmalarını artırabileceğinden önerilmemektedir.Çay mümkünse açık ve çok abartılı miktarlara kaçmadan tüketilmelidir.

Özellikle gebeliğin erken döneminde olan bulantılarda az az ve sık sık beslenmek bulantı ve şişkinliği azaltır. Gebelik bulantıları için tuzlu ve katı besinler (kraker vb) faydalı olabilir.

Doğum Sonrası Vücut

Bebek ve eşinin doğumundan sonra başlayan ve anne vücudunda gebelik sırasında meydana gelen fizyolojik değişikliklerin ortadan kalkması ve genital organların gebelikten önceki şekillerine dönmesine kadar olan döneme lohusalık dönemi denir, ortalama altı hafta kadardır. Ancak annedeki organ ve sistemlerin gebelik öncesi dönemdeki haline dönmesi aylarca da sürebilir.

Lohusalık döneminde gebelik sırasında meydana gelen fizyolojik değişikliklerin tekrar eski halini almasına involüsyon denir. En önemli involüsyon rahimde meydana gelir. Gebelik sırasında rahimin hacmi ve ağırlığı önemli derece artar. Doğumdan sonra ise hızla eski halini almaya başlar. Vagina doğumu izleyen dönemde ödemlidir. Yumuşak ve gevsek olan vaginada morartılı sahalar vardır. Bebeğin geçişi sırasında ileri derecede gerilen Vagina doğumu takiben oldukça yavaş eski haline döner. Ancak hiçbir zaman eski halini almaz. Küçük ve büyük dudaklarda involüsyona uğrar ama tamamen eski haline dönemez biraz gevşek ve sarkık kalır. Ciltteki renk değişikliği lohusalık döneminde hızla azalır ve deri on gün içerinde eski görünümüne kavuşur. Lohusalık döneminde özellikle emzirme ile terlemenin fazla olması cilt dokusundaki ödemin hızla çözülmesine yardım eder.

Gebelik sırasında gerilen karın duvarı doğumdan hemen sonra sarık bir görünüm alır. Yine gebelik sırasında karın derisi üzerinde mavimtırak kırmızı görünümlü stria gravidarum denilen gebelik çizgileri doğumdan sonra gümüşi beyaz renkli parlak şerit halini alır.

Bebek ve eşinin atılışı, doğum sonu kanama, terleme ve akıntı ile lohusalığın ilk on gününde ortalama sekiz kilogramağırlık kaybedilir. Doğumla birlikte artmış olan nabız sayısında normale döner, kan tablosu doğumu izleyen 8-10 günde normale döner.

Doğumdan sonra mide ince barsaklar ve kalın barsaklar eski durumunu ve yerini alır. Lohusalığın ilk günlerinde karın şişliği ve kabızlık görülebilir.

Doğumdan hemen sonra idrar kesesinde ödem ve kızarıklık meydana gelir. Mesane kapasitesi artmış, mesane içi sıvı basıncına karşı duyarsızlık olabilir. Buna bağlı olarak aşırı gerilme, mesaneni boşalamaması ve artık idrar gibi durumlar ortaya çıkar. Mesanede kalan bu idrar enfeksiyon yerleşmesine uygun bir ortam oluşturur.

Emzirmeyen kadınlarda adet kanamaların başlaması 12. haftaya kadar uzayabilir. Emziren kadınlarda emzirme süresi ne kadar uzunsa adet kanamasının başlaması da o kadar geç olur. Düzenli süt veren annelerde ilk adet 1 yıla kadar gecikebilir. Genel olarak ilk 6 haftada izlenen adet periyotlarının yumurtlamasız olduğu kabul edilir ancak adet bir defa başladığında takip eden periyotların yumurtlamalı olma şansı hızla yükselir.

Gebelikte Anomali Taramaları

Gebe kadın yapısal sorunu olmayan sağlıklı çocuk dünyaya getirmek ister. Genel toplumda büyük (major) anomalili çocuk sahibi olma riski %3-5 civarındadır. Fetal anormallikler için kullanılan ultrason ve biyokimyasal tarama testlerinin artan karmaşıklığının getirdiği yeteneklerin hem hekim açısından hem de hasta açısından önemi büyümektedir. Gebeliğin 11-14. haftası arasında rutin ultrason incelemesinin en sık karşılaşılan endikasyonları şunlardır; embriyonun yaşadığının değerlendirilmesi, gebelik yaş tayini, çoğul gebeliklerin saptanması ve tipinin belirlenmesi, ense kalınlığı ölçümüne bağlı olarak bebekte kromozomal anomali araması yapılması, 11-14. haftalar arasında ultrasonografi ile birlikte yapılan laboratuvar testleri şu an için fetal kromozomal anomali tanısında kullanılabilecek en önemli veridir. Fetal anomalinin değerlendirilmesi; teknolojik gelişmelerle özellikle yüksek frekanslı transvajinal ultrasonografi ile birçok ciddi fetal ve yapısal anormalliklerin tanısı gebeliğin 14. haftasından önce mümkün hale gelmektedir.

Gebelik haftasının tayini; Son adet tarihi ile gebelik haftası tayini genellikle güvenilir olmayan bir yöntemdir. Kadınların ancak % 40 kadarı son adet tarihinden emin olduklarını bildirmişlerdir. Emin olduklarında dahi ultrasonografi bulgularıyla karşılaştırıldıklarında gebelik haftasını tam olmayarak belirttikleri daha sıklıkla görülmüştür. Gebelik yaşının son adet tarihine göre daha yüksek olarak belirtilmesi uzamış gebelik oranını artırmaktadır. Son adet tarihine göre gebelik yaşının tahmin edilmesi hem rastgele hataya hem de gebelik yaşının sistematik olarak yüksek belirlenmesine yatkınlık yaratmaktadır. Bu durum büyük olasılıkla geç yumurtlamaya bağlıdır. 6 haftadan önce gebelik tayini gebelik kesesinin tanımlanması ve boyutlarına göre yapılmaktadır. Gebelik kesesinin boyutları gebelik yaşı ile ilgilidir.

İkili Test; 11-14. haftada anne kanında bakılan birtakım serum belirteçleri vardır. Bunlar serbest Beta-HCG ve PAPP-A dır. Serbest Beta-HCG değeri Down Sendromlu bebeklerde artmıştır, PAPP-A değeri ise daha düşük olarak saptanmaktadır. Ense kalınlığı, PAPP-A ve serbest Beta-HCG düzeyi ile birleştirildiğinde Down sendromu için hesaplanmış saptama hızı yaklaşık % 60 civarındadır. Anne yaşı, ense kalınlığı, PAPP-A ve serbest Beta-HCG ölçümü ile birlikte tarama bu kromozomal anomalilerin saptanmasını yaklaşık % 90’ a kadar çıkartır. Anne yaşı, gebelik yaşı, ense kalınlığı ve anne serum belirteçleri birleştirilerek gebeliğin 11-14. haftaları arasında yapılan ikili tarama testi bize oldukça yol göstermektedir.

Üçlü Test; İkinci 3 aylık dönemde anne kanında serbest Beta-HCG, Estriol ve AFP proteinlerinin değerlerinin anne yaşı ile birleştirilmesiyle oluşturulan üçlü tarama testi yapılır.

Amniyosentez; Fetal anomalilerin tarama testleri belirli oranlarda risk verir ki bu risk sınır değeri 1/270 dir, buna göre üçlü testinde anomali riski 1/270’ den büyük yada 35 yaş ve üzerindeki gebelerde amniyosentez anne karnındaki bebeğin kromozom yapısını % 100’e yakın ortaya koyar. Steril koşullarda anne karnında bebeğin bulunduğu ortamdan iğne ile alınan yaklaşık 20cc amniyon sıvısı enetek incelemeye tabii tutulur. Komplikasyon oranı ehil ellerde oldukça düşük ( %2-%0,2) olan bu testte bebeğin başta Down Sendromu olmak üzere birtakım anomalileri tespit edilir, ancak gebeliğin devamı ya da sonlandırılması kararı her zaman aileye aittir, bizler sadece olabilicek patolojileri ortaya koymak ve alternatifler sunmakla yükümlüyüzdür. Amniyosentez sonrasında rastlanabilecek en önemli komplikasyon zarların açılması ve anne ve bebeği etkileyebilecek koryoamniyonit tablosu ve düşüktür. Kan uyuşmazlığı olan gebelerde amniyosentez esnasında herhangi bir kanama ihtimaline karşı işlem sonrası uyuşmazlık iğnesi yapılmalıdır.

Koryonvillus örneklemesi (CVS); Genellikle 10-13. haftalar arasında yapılmaktadır. Karın yolundan ya da rahim ağzından yapılabilmektedir. Bir nevi oluşmakta olan plasentadan parça koparmak demektir. CVC komplikasyonları amniyosentez ile benzerdir. Avantajı anomalili bir fetüsü çok daha erken tanımaktır.

Kordosentez; Genellikle CVC ya da amniyosentez sonuçlarının şüpheli olduğu ya da hızlı sonuç alınması gerektiği durumlarda genetik analiz için fetüsün kan hücrelerinin temininde kullanılır. Fetal kanda kromozomal analiz genellikle 24-48 saat içinde sonuçlanır. Fetal kan örneği, gerekliyse metabolik hematolojik testler, asit baz analizi, viral kültürler ve immünolojik çalışmalar içinde gönderilir. Yine ultrasonografi eşliğinde rahim geçilerek bebeğe ait damarlardan kan alınması tekniği uygulanır. Kordosentezin pek çok komplikasyonu amniyosenteze benzemektedir. Diğer komplikasyonları arasında göbek kordonundan kanama yada bebekle anne arasında bir kanama ve bebek kalp atımlarında azalma yer almaktadır. İşlemle ilgili bebekte ölüm % 1,4’ tür. Ama prosedürün endikasyonuna ve bebeğin durumuna göre farklılık gösterebilir.

Yüksek Riskli Gebelikler

Genel olarak gebelik, kadın hayatının fizyolojik olarak normal ve eşsiz bir dönemi olarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte annenin veya bebeğin önceden var olan ya da beklenmeyen bir hastalığı gebeliği komplike edebilir. Risk, olumsuz bir sonucun olabilirliği veya olasılığı artıran faktörler olarak tanımlanır.
4 boyutlu ultrason
Gebeliğin anne veya çocuk açısından olumsuz sonuçlanma olasılığı genel toplum arasındaki sınır riskten tanımlanabilen risk faktörü varlığından yüksekse “yüksek riskli gebelik” olarak adlandırılır. Risk değerlendirmesinde hastanın tıbbi, gebelikle ilgili ailevi ve genetik hikayesine yönelik sorular, beslenme alışkanlıkları, ilaç kullanımı, çevresel maruziyetler, hayat tarzı ve sosyal konumlar yer alır.

Risk belirlemede belli başlı önemli faktörler vardır; Genetik faktörler, etnik faktörler, sosyoekonomik faktörler, mesleki faktörler, anne yaşı. Bu faktörlerden genetik faktörlerde amaç, problemli çocuğu olma ihtimali yüksek olan hastaların sağlıklı doğurma şansını en yükseğe çıkartmaktır.

Gebelik Takibinde Önemli Haftalar

Fertilizasyonun yani döllenmenin 8-9. gününde kanda gebelik hormonu (beta HCG) pozitifleşmeye başlar.Bu değer her 48 saatte bir yaklaşık 2 katına çıkar.Bu artış yüksek olasılıkla gebeliğin normal yerleşim ve gelişimde olduğuna işaret eder.Gebelik hormonundaki bu artışın 48 saatte % 53 ten daha az olması yüksek olasılıkla yolunda gitmeyen bir gebelikle ilişkilidir.Bu durumda ektopik (dış) gebelik veya abortus (düşük) söz konusu olabilir.

Özellikle gebelik uterus (rahim) dışında yerleşmiş ise dış gebeliğin erken teşhisi medikal (ilaçla) tedavi veya operasyon gerektiren durumlarda da laparoskopik (kapalı) ameliyat şansı açısından çok değerlidir..Bu nedenle gebeliğin başından itibaren doktor kontrolü çok önemlidir!

Gebelik hormonu (beta HCG) düzeyi 1500’ün üzerine çıktığında transvajinal ultrason ile 6000’in üzerine çıktığında ise abdominal (karından yapılan) ultrasonda gebelik kesesi görülebilir hale gelir.

Gebelik geç ovulasyon sonrası oluşmuş ise gebelik kesesinin görünmesi de geç olabilir.Bu durumda hekim hastayı gerekli görürse aralıklı olarak kontrole çağırabilir.

Fetusa (bebeğe) ait ilk kalp atımları gebeliğin 6-7. haftalarında görülmeye başlanır. Standardizasyon sağlanması amacıyla tüm kadın doğum kliniklerinde gebelik haftası gebenin son adetinin ilk gününden başlanarak hesaplanır.Tüm ultrasonografi cihazlarının kalibrasyonları da buna göre dizayn edilmiştir.

Kalp atımı sonrası bebeğin gelişimi için hekim duruma göre hastayı tekrar değerlendirme gereği duyabilir.

Bu haftalarda şayet gebelik öncesinde saptanan bağışılık durumu söz konusu değilse normalde asemptomatik (belirti vermeden) seyreden ancak gebelikte geçirildiğinde teratojenik (bebekte sorunlara yol açma potansiyelinde) olan toksoplazma,rubella gibi birtakım enfeksiyonların kan tetkiki ile belirlenmesinde yarar vardır.Burada önceden geçirilmiş enfeksiyon değil aktif enfeksiyon varlığı önemidir.

11-14. haftalar arası gebe muayenesi çok önemlidir.Bu muayenede bebeğin organ oluşumları çok büyük ölçüde taslak olarak (organogenez) tamamlanmıştır.11-14. haftalar arasında fetusa ait ense kalınlığı (NT) mutlaka ölçülmeli ve down sendromu tarama testi olan ikili test yapılmalıdır.Nasal bone (burun kemiği) ni görmek de bu haftada çok önemli bir bulgudur.

16-18. haftalarda şayet bir sebeple ikili test yapılamadı ise başka bir down sendromu tarama testi olan dörtlü testin yapılması için bir fırsattır. Dörtlü tarama testi ikili taramadan sonraki ikinci değerli testtir.Ayrıca bu haftada bebeğe ait pek çok anomaliyi saptayabilmek mümkün olabilmektedir.Zira bebeğin extremiteleri (el-kol-bacak ve ayaklar) en rahat bu haftalarda görülür.

İlk kez 18-20. hafta aralığında başvuran hastalar veya daha önce bir sebeple down sendromu tarama testi yapılamamış hastalar için bu gebelik haftalarında üçlü tarama testi yapılması fırsatı mevcuttur.

19-21.gebelik haftalarında bebeğin organlarının en iyi görülebildiği DETAYLI VE 2.DÜZEY ULTRASON değerlendirmesinin en iyi yapılabildiği haftalardır.Bu nedenle çok önemlidir.Bu haftadan sonra bebek daha fazla büyüdükçe muayenesi zorlaşacaktır.

22-23. gebelik haftaları fetal kalp muayenesi ve gereğinde fetal eko için ideal değerlendirme haftalarıdır.

Gebelikte tetanoz aşısı yapılması önerilmektedir.Doz ve zamanlama olarak farklı uygulamalar söz konusu olabilmekle birlikte genellikle 20-26. hafta aralığı uygun görülmektedir.

24-28. hafta aralığı bebeğin büyüme gelişmesinin yanısıra şeker yükleme testi yapılması gereken haftalardır.Gebelikte gelişebilecek insülin direnci nedeniyle gebelik şekeri (gestasyonel diabet) taraması amacıyla yapılan bu testin risk grubunda olanlar başta olmak üzere tüm gebelere yapılması tavsiye edilir.50 veya 75 gram tarama testleri bu amaçla kullanılabilmektedir.OGTT(şeker yükleme testi) sonucu yüksek olan hastalara tanı testi amaçlı 100 gr OGTT yapılır.

28-35 gebelik haftaları arasında doktorunuz anne ve bebeğin durumuna,bebeğin gelişimine olası sorunların varlığına göre takip programına alabilir.Bunda gebede gelişen olası sorunlar,bebeğin gelişimi,fetüs plasenta amnion sıvısındaki takip parametreleri önemlidir.

35.haftadan sonra doğuma kadar haftalık olarak NST (non-stress test) takibi yapılması önerilir.NST bebeğin kalp atımlarının bir trase halinde izlendiği belirli kriterlere göre bebeğin anne karnındaki durumunu stresse maruz kalıp kalmadığını,beslenme ve kanlanmasını gösteren değerli bir testtir.Bu testin reaktif olması bebeğin stress altında olmadığını gösterir.Doğuma yakın haftalık yapılan bu takip anne karnında ani kayıpları gelişebilecek başka soruınları önlemeye yöneliktir.

Gebelikte Tansiyon takibi önemlidir.Önceden tansiyonu olan hastalarda bu risk daha da fazla iken hiç yüksek tansiyonu olmayan kadınlarda da gebelik tansiyonu (gestasyonel hipertansiyon) ortaya çıkabilir.Ayrıca preeklampsi ve eklampsi denilen anne ve bebek için hayati tehlike oluşturabilecek gebelik zehirlenmesi olarak tanımlanan durumlar ortaya çıkabilir.Bunların erken saptanabilmesi ve müdahale için de tansiyon takibi çok önemlidir.

38.hafta doğum şeklinin belirlenmesi açısından çok önemlidir.İlk gebeliği olan olgularda bu haftada yapılacak Ultrason ve muayenede bebeğin ağırlığı, geliş şekli, plasenta (bebeğin eşi) nın yerleşim yeri, NST ve annenin pelvik yapısı (doğum kanalı) nın normal doğuma uygun olup olmadığının değerlendirilmesi ile bebeğin yerleşimi irdelenir.Şayet normal doğuma engel bir durum varsa böylece önceden riskler saptanmış olur.

Aksi bir durum yoksa ya da anne isteği veya tıbbi gereklilik nedeniyle daha önce sezeryan kararı alınmadı ise beklenen doğum tarihi son adetin ilk gününden itibaren 40 haftadır.

Gebelik Öncesi Danışmanlık ve Hazırlık

Gebelik Öncesi Danışmanlık ve Gebeliğe Hazırlık

Gebelik fizyolojik bir olaydır, ancak bazen gebelik sürecinde anne ve bebeğin hayatını tehlikeye sokabilen birtakım olaylar gerçekleşebilir. Normal seyreden gebeliklerde bile kadının fizyolojisinde meydana gelen değişiklikler anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilir. Gebelik döneminde yapılacak olan izlemler sırasında hekimin ve diğer sağlık personelinin yapması gerekenlerin başında gebelik sırasında oluşabilecek normal değişikliklerin belirlenmesi, tıbbi ve patolojik durumların erken tespiti ve bu etkilerin en aza indirgenmesi gelir. Doğum öncesi dönem olarak adlandırılan bu dönemde anne adayında oluşabilecek sağlık sorunlarının saptanması ve tedavisi yapılabilmelidir. Gebelik döneminde bakım ile annenin sağlıklı ve komplikasyonsuz bir gebelik geçirmesi, sağlıklı bir doğum ve sağlıklı bir bebeğin doğması sağlanmalıdır. Ayrıca gebelik bakımı konusunda anne adayını bilgilendirmek de bu dönemin en önemli amaçlarından birisidir.

Gebelik öncesi danışma sadece önceden tıbbi bir hastalığı olanları değil, gebeliği düşünen tüm kadınları kapsamalıdır. Anne adayının tıbbi, sosyal ve genetik durumlarının gebelik öncesinde araştırılması ve en iyi duruma getirilmesi yoluyla gebelik sonuçlarının geliştirilmesi hedeflenir. Gebelik öncesi görüşme; risk belirlenmesi ve beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişiklikleri gibi önerileri içerir. Anne adayı sistemik hastalıklar yönünden sorgulanmalı, diabet, hipertansiyon, epilepsi, kalp hastalıkları, varis ve damar tıkanıklığı varlığı, böbrek ve karaciğer hastalıkları, guatr bozuklukları varlığını irdelenmeli, gebeliği etkileyebilecek enfeksiyonlar araştırılmalı, gerekli tetkik, tedavi ve yönlendirmeler yapılmalıdır.

Anne adayının genetik özellikleri sorgulanmalı, ailevi hastalıklar göz önüne alınmalıdır. Kadının yaşı, kilosu, varsa önceki gebelik ve doğum öyküleri detaylı alınmalı bilmiyorsa kan grubu tayini yapılmalıdır.

Anne adayı ve eşi iş çevreleri ve saatleri potansiyel stres kaynakları ve tütün, alkol ve yasa dışı ilaçların kullanımı ile ağır metaller ve organik çözücüler ile temas açısından sorgulanmalıdır.

Gebelikte önerilen kilo alımı, zayıf kadınlar için 12,5-18 kg., normal kilodaki kadınlar için 11,5-16 kg., fazla kilolu kadınlar için 7-11,5 kg. kadardır. Buna göre gebe kalacak kadınların ideal kiloya ulaşması önerilmelidir.
Gebelik planlayan tüm kadınların gebelikten önceki 12 haftada ve gebeliğin ilk 3 ayında 400 mikrogr. folik asit alması tüm dünyada kabul görmüş bir ekoldür. Epilepsi hastalığı olan ve öyküsünde nöral tüp defektli bebek doğurmuş olan kadınlarda bu doz 1200 mikrogr. olmalı ve tüm gebelik boyunca kullanılmalıdır.

Sağlıklı toplumlar için sağlıklı gebelik şarttır ve sağlıklı gebeliği de gebelik öncesi muayene ve gebeliğe kadını optimal hazırlayarak sağlamak mümkündür. Dolayısı ile tüm anne aday adaylarının planladıkları gebelikten en az 3 ay önce obstetrisyene görünmesi faydalı olacaktır.

Doğum Aşaması

Gebelikte İlaç Kullanımı

Gebelik boyunca gerekli durumlarda ilaç kullanımı mümkündür. Ancak temel prensip, gerekli olduğu bilinen folik asit, kalsiyum ve demir gibi desteklerin dışında mümkün olduğunca ek ilaç kullanılmamasıdır. Çünkü kullanılan ilaçların bazı durumlarda yeni gelişmekte olan bebeğin organ taslakları üzerinde olumsuz etkileri olabilmektedir.
Doğumsal sakatlıkların yaklaşık olarak %2-4’ünün gebelikte kullanılan ilaçlara veya toksik maddelere maddelere bağlı olduğu düşünülmektedir. İlaç alındıktan sonra annenin kanına karışan ilaç etken maddesi,plasenta adı verilen ve bebeği beslemekle görevli organ aracılığıyla bebeğe geçebilmektedir. İlaçların bebek üzerindeki zararlı etkileri alınan ilaç tipi, dozu ve bebeğin gelişimsel dönemi ile ilgilidir.
İlaç gebeliğin çok erken bir döneminde alınmışsa yani embriyo oluştuktan sonraki 15-18 gün içinde alındıysa”hep ya da hiç”kuralı geçerlidir. Yani aslında bu dönem kabaca adet gecikmesi olmadan önceki dönemi. diğer bir deyişle bu dönemde alınan maddenin eğer embriyoya zararlı bir etkisi olursa embriyo ölür ve gebelik sona erer. Bu dönemde etkilenmeye bağlı olarak sakatlık oluşma ihtimali olmaz.
Bebeğin ilaçlar ve toksik maddeler açısından en hassas olduğu dönem gebelik oluştuktan sonraki 17-90 gün arasıdır. Bu dönem kabaca adet gecikmesinden sonra başlar ve 12. haftaya kadar devam eder. Bu dönem bebeğin organ taslaklarının oluştuğu dönemdir. Gelişmekte olan organlar üzerine toksik etki yapabilen ilaçlar, bu dönemde kullanılırsa doğumsal sakatlıklara neden olabilirler.
11-12. haftadan sonra yani organ taslakları oluştuktan sonra kullanılan ilaçlar ayrıca önemli bir sakatlığa sebep olmasalar bile eğer zararlı iseler organların fonksiyonlarını bozarak bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilirler.
İlaçların gebelik üzerine olan zararlı etkilerini saptamak için hayvanlarda ve insanlarda deneysel çalışmalar yapılır. Bu çalışmalara dayanarak, gebeliğe etkileri açısından ilaçlar beş gruba ayrılmıştır.A grubu ilaçlar:insanlarda herhangi bir risk olmadığı saptanmış ilaçlardır.
B grubu ilaçlar:hayvan deneylerinde risk görülmemiştir, ancak insanlarda çalışma yapılmamış ilaçlar veya hayvan çalışmalarında risk saptanmış ancak insanlarda herhangi bir risk izlenmemiş ilaçlardır.
C grubu ilaçlar:ilaçla ilgili olarak hayvan ve insan çalışması yapılmamış veya hayvanlarda risk saptanmış ancak insan çalışması yapılmamış ilaçlardır.
D grubu ilaçlar:insan çalışmalarında riskli olduğu gösterilmiş, çok özel durumlar dışında gebelikte kullanılamayacak ilaçlardır.
X grubu ilaçlar:Gebelikte kesinlikle kullanılamayacak ilaçlar bu gruba girer.Gebelik boyunca eğer hekim tarafından herhangi bir nedenle bir ilaç kullanılması gerekiyorsa en fazla C kategorisine kadar olan ilaçlar tercih edilir.
Gebelikte en sık ilaç kullanımı gerektiren hastalıklar şunlardır.Solunum sistemi hastalıkları
Sindirim sistemi hastalıkları
İdrar yolları iltihaplanmaları
Vajinal akıntıları
Diabet (şeker Hastalığı)
Tansiyon YükselmeleriGebe kadının ilaç kullanımı konusunda dikkat etmesi gereken en önemli konu reçetesiz eş,dost, komşu ve akraba tavsiyesi ile ilaç kullanmamasıdır.
Gebelikte kullanılan ilaçların yan etkileri sadece gözle görülür anormallikler olarak tanımlanmıştır. Oysa ilaç ve diğer zararlı etkenlerin doğum sonrasında da insanı yaşamı boyunca organik, fonksiyonel ve ruhsal olarak etkileyebileceği de akıldan çıkmamalıdır.

Herhangi bir nedenle ilaç kullanması gereken gebelerin mutlaka öncesinde kendilerini takip eden hekime danışmaları gerekmektedir.
Diğer önemli bir konu da sadece gebelerin değil,herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmayan ve gebelik isteyen kadınların da adetlerinin ikinci yarısında gebe kalabileceklerini düşünerek bebeğe zarar verebilecek ilaçlardan kaçınmalarıdır.

 

İleri Yaş Gebeliği

Günümüzde kadınlar tarafından evlilik ve annelik yaşı sürekli olarak ileriye ertelenmektedir.  Bu ertelemenin nedenleri arasında öncelikle mesleki kariyerini sağlamlaştırmak, maddi güvenceyi sağlama kaygısı veya psikolojik olarak anneliğe hazır olmaya çalışmak sayılabilir.   Ayrıca yaşanan teknolojik gelişmelersonucu yardımcı üreme teknikleri(mikroenjeksiyon-tüp bebek) ile hamile kalan kadın sayısında büyük bir artış vardır.  Yıllarca hamile kalamamış pek çok kadın bu yolla gebe olmanın mutluluğunu yaşmaktadır. Bunun sonucu olarak da ileri yaş gebelikleri günümüzde daha çok görülmektedir.

Önemli olan konu ise, kadının, sağlıklı bir gebelik ve gebe kalma potansiyeli üzerine, yaşın etkili olduğunun farkında olmasıdır. Bir kadın için fizyolojik anlamda en uygun doğurganlık yaşı 20-30 yaşlar arasıdır.  Anne adaylarının 35 yaş ve üzeri olması durumuna İleri A nne Yaşı denir. Bu tip gebelikler riskli gebelikler grubundan kabul edilip daha yakından ve özel bir takip gerektirir.   Aslında 35 yaş sınırı, tamamen istatistiki verilerden yola çıkarak saptanmıştır. Yani 35 yaş ve üzerindeki gebeliklerde anne adayları, daha fazla komplikasyon riski ile karşı karşıyadır ve anne yaşı arttıkça risk artmaktadır.

Bu yaş elbette kesin bir sınır olmayıp, giderek artan bir risk artışını ifade etmektedir.
Öncelikle gebe kalabilme konusunu ele alırsak; yaşın ilerlemesi gebelik oluşması için kesin bir engel değildir fakat yaş ilerledikçe gebelik elde edilene değin geçen süre uzar. Otuz yaş altında herhangi bir ayda gebe kalabilme şansı % 20 iken, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca % 5 olarak bildirilmiştir.   Bir başka deyişle; 25 yaşındaki bir kadın genellikle birkaç ay içinde gebe kalabilirken, 35 yaşın üzerindeki normal kadınlarda bu süre 6 aydan daha uzun sürebilir. Düşük yapma riski de benzer şekilde yaşla birlikte artmaktadır.

Yaşlanan kadın ile birlikte “yumurta kalitesi” düşer, bu da sperm tarafından döllenme kabiliyetlerinin azalmasına neden olur. Bu yumurtaların döllenmesi durumunda genetik bozukluklar açısından daha fazla risk söz konusudur. Örneğin, Down Sendromu (21. kromozomun iki yerine üç tane olması, mongol bebek) yaşlı kadınların çocuklarında daha sık görülür.Yaş ilerledikçe gebelik elde edilmesini zorlaştıran nedenler;
Yumurtalıkların yaşlanması
Kız çocuklar doğduklarında yumurtalıklarında yaklaşık 400.000 adet yumurta bulunur. Doğumdan sonra yumurta üretimi olmaz ve kadının yaşı ilerledikçe yumurtalar da geriye dönüşsüz olarak azalır ve de yaşlanır.Döllenme oranında azalma
Yaş ilerledikçe yumurtanın sperm ile döllenebilme ve döllendikten sonra iyi kalitede bir embryo oluşturma şansı azalır. Elde edilen gebeliklerin düşükle sonlanma ihtimali de artar.

Rahim iç zarının döllenen yumurtayı tutma yeteneğinin azalması
İlerleyen yaş ile endometriumun (rahmin iç tabakasının) döllenen yumurtayı tutma yeteneğini azalır ve dolayısıyla gebelik şansı düşer

Endometriozis hastalığı ve myomların görülme sıklığının artması
yaş ilerledikçe karın içine kanamalar yaparak infertiliteye neden olan endometriozis hastalığı ve rahim içinde yer kaplayanmyomlar daha sık görülür.

Ayrıca kırk yaşına gelene kadar bir çok kadının başından doğurganlığını etkileyebilecek, kadınlık organları ile ilgili tüpleri tıkayabilen iltahaplar, dış gebelik, appendisit, endometriosis ya da değişik nedenlere bağlı cerrahi müdahalelergeçebilmektedir.   Ancak unutulmamalıdır ki üreme sağlığı açısından kadınların biyolojik yaşı kronolojik yaşından daha önemlidir. Bazen 45 yaşındaki bir kadın düzenli olarak yumurta üretirken çok daha genç olan bir kadın erken olarak menopoz dönemine girmiş olabilir.  Otuzbeş yaşın üzerindeki evli çiftler düzenli ilişki kurmalarına rağmen gebe kalamadıkları taktirde hekime başvurmak için altı aydan daha fazla beklememelidirler.

Elbette yaşlanma yalnızca kadınları etkilemez. Erkeklerde ise, kadınlardaki gibi bir menopoz olmamakla birlikte, seksüel fonksiyonlarda azalma ve gebelik oluşturma kabiliyetinde yaşlanma ile birlikte değişiklikler meydana gelir.   Sıklıkla yaşlanma ile birlikte erkeklik hormonu olan testosteron düzeylerinde hafif bir azalma meydana gelir ve bu cinsel isteğin (libidonun) azalmasına da neden olabilir.   Yine erkeklerde gösterilmiştir ki yaşlanma ile birlikte testisler de bir miktar küçülür ve yumuşar. Sperm şekli ve hareketliliği de yıllar içersinde az da olsa kötüleşme eğilimindedir.   Bu değişikliklere rağmen erkekler için çocuk sahibi olabileceği maksimum bir yaş sınırı yoktur.!

İleri yaştaki bir kadın gebe kalmaya karar verirse;
Öncelikle gebelik meydana geldiğinde oluşabilecek tıbbi problemler olup olmadığı araştırılmalıdır. Örneğin hipertansiyon ya da şeker hastalığı gibi durumlar gebelik sürecinde sıkıntı yaratabilir.
Gebe kalma potansiyelini değerlendirmek üzere adetin 2-4 günlerinde yapılan FSH ve östradiol (E2) ölçümleri ve ultrason ile yumurtalıkların görünümünün değerlendirilmesi önemli bilgiler sağlar.
İleri yaş grubundaki kadınların bilmeleri gereken önemli bir konu da genetik problemi bulunan bebek taşıma şanslarının genç yaştaki kadınlara göre daha fazla olduğudur.
Gebe kaldıklarında, amniosentez veya koryon villus örneklemesi gibi girişimlerle bu durumu ortaya koymak mümkündür.

Etkili tedaviye (aşılama ve tüp bebek gibi)rağmen sonuç alınamayan yaşlı infertil kadınlar için yurt dışındaki bazı merkezlerden genç kadın yumurtalarının satın alınması yani yumurta bağışı (donasyon) düşünülebilir. Ancak yasalarımız buna imkan vermediğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içersinde bu işlem yapılmamaktadır.   İleri anne yaşına sahip gebeler hamilelik süresince de pek çok sıkıntı ile baş etmek zorunda kalabilirler.

Örneğin gebelikte ciddi bir sorun olan tansiyon yükselmesi (hipertansiyon), gebelik şekeri, erken doğum, anne karnında bebek kaybı, peripartum kardiyomyopati (doğum öncesi ve sonrası dönemde gelişebilen kalp yetmezliği ), doğum sonrası kanamalar , plasental anormallikler, erken doğum, ölü doğum gibi istenmeyen olaylar da daha sık yaşanmaktadır.   Anne yaşının artmasıyla gebelikte diğer sistemik hastalıklar olma şansı da artmaktadır.

Ama tüm bunlar anne adayını korkutmamalıdır. Tecrübeli Hekimler tarafından dikkatli bir takip ve yerinde müdaheleler ile bu riskler minimal düzeye indirilebilir.!

Bebeği bekleyen riskler var mıdır?
İleri yaşta anne olmak sadece hamileler açısından değil bebekler açısından da risk taşıyabilir.   Daha önce de bahsedildiği gibi35 yaşın üzerinde oluşan gebeliklerde ortaya çıkan önemi sorunlardan birisi artmış kromozom anormalliği olasılığıdır. Bunlar arasında Down sendromu (mongolizm) önemli bir yer tutar.

Annede oluşan gebeliğe bağlı hastalıklar, gebeliğe bağlı hipertansiyon, şeker hastalığı ve plasental anormallikler nedeniyle bebeğin erken doğurtulduğu durumlarda bebek erken doğumdan kaynaklanan tehlikelere maruz kalmaktadır.”

Sonuç olarak bilinmelidir ki kadınlar açısından gebelik yaşı ertelendikçe kısırlık problemleri yaşanmakta, gebelik süreci zorlaşmakta, gebelik ve doğumun komplikasyonları artmaktadır.

Üçüz ve Daha Yüksek Sayıdaki Gebelikler

Üçüz Gebelikte Neler Olacak ?
Günümüzde çoğul gebeliklerin önemli bir kısmında sebep, yardımla üreme tekniklerinde (aşılama ve özellikle de tüp bebek rahim içine verilen embriyo sayısının yüksek olmasıdır. Yine yumurtlamayı sağlayıcı ilaçların da yumurtlama destek tedavisinde çoğul gebelik oluşumuna katkısı oldukça fazladır. Yumurtlamayı sağlayıcı tedavilerin en basiti olarak kabul edilen ağızdan tedavide bile ikiz gebelik oluşma olasılığı yaklaşık %5’tir

Laboratuar şartlarında oluşturulan ( ve rahim içine nakledilen embriyo sayısı arttıkça gebelik oluşma şansı yükselmekte, ancak oluşan gebeliğin ikiz veya daha fazla sayıda olma olasılığı da artmaktadır. Doktor çoğul gebelik oluşma şansını azaltmak için nakledilen embriyo sayısını azalttığında ise gebelik şansı azalacaktır. Bu sebeple tüp bebek tedavisini uygulayan hekim dikkatli bir karar vermek zorundadır. Oluşan gebelikte bebek sayısı üç veya daha fazla olduğunda bu gebeliğin sağlıklı bebeklerin doğumuyla sonuçlanma olasılığı oldukça azalacağından bebeklerin sayısını azaltma (redüksiyon) gündeme gelir.

 Redüksiyon bebeklerden bir veya daha fazlasının gebeliğin erken haftalarında, diğer bebeklerin sağlıklı doğabilmesi için feda edilmesidir.
Feda edilecek bebek ya da bebekler neye göre seçilmektedir ?Bebeklerden birinde bir anormallik veya yaşamla bağdaşmayan bir doğumsal kusur saptandığında bu bebeğin feda edilmesine karar vermek zor olmaz. Ancak diğer durumlarda işlemi yapacak doktor bebekler arasında sağlıklı olma olasılığı en yüksek olanları doğru bir şekilde belirlemek ve anne ve baba adayının onayını aldıktan sonra redüksiyon işlemini diğer bebeğe (ya da bebeklere) uygulamak durumundadır. Redüksiyon işlemi (fetosid de denir) ülkemizde yasal bir uygulamadır.